Siracınnûr | Denizli Müdafaanamesi | 194
(180-248)

Doktorlara hitaben yazmıştım ki;

Siz hekim olmak haysiyetiyle şefkat etmek, sizin meslekçe ehemmiyetli bir seciyeniz olması ve hakîkat-ı mevti ve ölüm mâhiyetini, her taifeden ziyâde sizin bilmenizin lüzumu ve küçük bir kâinat hükmünde olan insanın teşrihatındaki hikmet-i Rabbânîye, her meslekten ziyâde mesleğinizde medâr-ı nazar bulunması nokta-i nazarda, müddei umûmîden evvel bizimle alakanız var. Çünkü bu meselemizde, bütün vatanı alakadar edecek olan Risâle-i Nur’a bir nevi taarruz var.

Risâle-i Nur ise, ism-i Hakîm ve ism-i Rahîme mazhar olduğu için, en ehemmiyetli bir esası da şefkat olduğundan büyük bir ma’nevî doktordur. Ve her gün nev-i beşerde otuz bin cenaze ile, (Ölüm haktır) diye imza edilen, hakîkat-ı mevtin tılsımını ve dehşetli ölümün sevimli muammasını açarak, sırr-ı Kur’ân ile ölümü, yüz binler adam hakkında idam-ı ebedi mâhiyetinden çıkarıp, terhis tezkeresine çeviren ve ehl-i îman hakkında ölüm, terhis tezkeresi olduğunu, o derece kat’i isbat etmiş ve hakîki teselli vermiş ki, yirmi seneye yakındır, zındıklara maddiyunlara, tabiiyyunlara meydan okuduğu halde, hiçbir feylesof, hiçbir mes’elesini cerh edememiş olan Risâle-i Nur’u müdafaaya mecbûr olduğumdan ve sıhhatim birkaç vecihte muhtel olmasından, nazarı şefkatinizi ciddi bir sûrette rica ediyorum.

Çünkü ben on sekiz senedir, bir içtimâî hastalık sebebi ile, haps-i münferid hükmünde, münzevi yalnız yaşamışım ve yirmi senedir yine, içtimâî ma’nevî bir rahatsızlık cihetiyle, hiçbir gazeteyi ne okudum ve ne dinledim ve ne de merak ettim. Ve yine ehemmiyetli bir maraz-ı içtimâî cihetiyle, şimdi iki sene ve iki aydır, zemin yüzündeki harplerden ve hâdiselerden, hiçbir haber almadım ve merak etmedim ve sormadım. Halbuki ben Risâle-i Nur i’tibâriyle, binler adam kadar alakadarım.

Saniyen: Gerçi, ben, on sekiz sene haps-i münferid hükmünde, yalnız bir odada yaşamışım. Fakat menzilim, bu haps-i münferid gibi dar, rutubetli ufûnetli, manzarasız, Güneşşsiz değildi. Teneffüs ederdim. Bir iki dostumla görüşürdüm.

Hem şimdi ihtiyarım, yetmiş yaşındayım. Hem zaîfim, iyi bir hizmetçiye ihtiyacım var. Hem kırk elli senelik bir kulunç illetine müptelayım. Soğuğa dayanamıyorum. Bu geçen bütün Ramazanda, yalnız iki ekmek yiyebildim. Onun için benim sıhhatimin muhafazası, bu ağır şerâit altında, vazifenize ve himmetinize bakar

Ses Yok