İntikamımız sizden pekçok ve muzaaf bir sûrette alınıyor görüyoruz; hatta size acıyoruz.
Evet, bu şehri yüz def’a mezaristana boşaltan ölüm hakîkatı, elbette hayattan ziyâde, bir istediği var. Ve onun idamından kurtulmak çâresi, insanların her mes’elesinin fevkınde en büyük ve en ehemmiyetli ve en lüzumlu bir ihtiyac-ı zarûri ve kat’isidir.
Acaba bu çâreyi kendine bulan Risâle-i Nur şakirtlerini ve o çâreyi binler hüccetler ile bulduran Risâle-i Nur’u âdi bahâneler ile ittiham edenler, ne kadar kendileri hakîkat ve adâlet nazarında müttehem oluyor, divâneler de anlar.
Bu insafsızları aldatan ve hiçbir münâsebeti olmayan bir siyâsi cem’iyyet vehmini veren üç maddedir.
Birincisi: Eskiden beri benim talebelerim, benim ile kardeş gibi şiddetli alâkadar olmaları, bir cem’iyyet vehmini vermiş.
İkincisi: Risâle-i Nur’un ba’zı şâkirdleri, her yerde bulunan ve cumhuriyet kanunları müsaade eden ve ilişmiyen ve cemâat-i İslâmiye hey’etleri gibi hareket etmelerinden, bir cem’iyyet zannedilmiş. Halbuki, o mahdut üç-dört şâkirdin niyetleri, cem’iyyet memiyet değil, belki sırf hizmet-i îmaniyede hâlis bir kardeşlik ve uhrevî bir tesanüddür.
Üçüncüsü: O insafsızlar, kendilerini dalâlet ve dünya-perestlikte bildiklerinden ve hükümetin ba’zı kanunlarını kendilerine müsait bulduklarından fikren diyorlar ki: “Herhalde Said ve arkadaşları, bizlere ve hükümetin bizim medenice nâmeşru hevesatımıza müsait kanunlarına muhaliftirler. Öyle ise muhalif bir cem’iyyet-i siyasiyedirler.”
Ben de derim: Hey bedbahtlar! Dünya ebedi olsaydı; ve insan içinde dâimî kalsaydı; ve insanî vazifeler yalnız siyaset bulunsaydı; belki bu iftiranızda bir ma’na bulunabilirdi. Hem eğer ben siyasetle işe girseydim, yüz risâlede on cümle değil, belki bin cümleyi, siyasetvârî ve mübarezekârâne bulacaktınız.
Hem farz-ı muhal olarak, eğer biz dahi sizin gibi bütün kuvvetimizle dünya maksadlarına ve keyflerine ve siyasetlerine çalışıyoruz diye –ki, şeytan da bunu inandırmaya çalışamıyor ve kimseye kabul ettiremez– haydi, böyle de olsa, mâdem bu yirmi senede hiçbir vukuatımız gösterilmiyor, ve hükümet ele bakar, kalbe bakamaz ve herbir hükümette şiddetli muhalifler bulunur; elbette yine adliye kanunu ile bizleri mes’ul etmezsiniz! Son sözün