Tılsımlar Mecmuası | On Dördüncü Lem’anın İkinci Makamı | 11
(6-13)

Evet, hadsiz mahlûkatta ve nihayetsiz bir kesrette vahdet sikkeleri, mütedâhil dâireler gibi en büyüğünden, en küçük sikkeye kadar envaı ve mertebeleri vardır. Fakat o vahdet ne kadar olsa yine kesret içinde bir vahdettir. Hakîki hitabı tam temin edemiyor. Onun için, vahdet arkasında Ehadiyyet sikkesi bulunmak lâzımdır. Tâ ki, kesreti hatıra getirmesin. Doğrudan doğruya Zât-ı Akdes’e karşı kalbe yol açsın. Hem sikke-i Ehadiyyete nazarları çevirmek ve kalbleri celbetmek için O sikke-i Ehadiyyet üstünde gayet câzibedar bir nakış ve gayet parlak bir nur ve gayet şirin bir halâvet ve gayet sevimli bir cemâl ve gayet kuvvetli bir hakîkat olan Rahmet sikkesini ve Râhimiyet hâtemini koymuştur. Evet, o Rahmetin kuvvetidir ki, zîşuurun nazarlarını celbeder, kendine çeker ve Ehadiyyet sikkesine îsal eder. Ve Zât-ı Ehadiyyeyi mülâhaza ettirir ve ondan


’deki hakîki hitâba mazhar eder. İşte



Fâtiha’nın fihristesi ve Kur’ânın mücmel bir hulâsası olduğu cihetle bu mezkûr sırr-ı azîmin unvânı ve tercümanı olmuş. Bu ünvanı eline alan, Rahmetin tabakatında gezebilir. Ve bu tercümanı konuşturan, esrar-ı Rahmeti öğrenir ve envar-ı Rahîmiyyeti ve şefkati görür.

BEŞİNCİ SIR: Bir Hadîs-i Şerifte vârid olmuşki:


-ev kemâ kal- Bu Hadîsi, bir kısım ehl-i tarikat, akaid-i îmâniyyeye münasip düşmiyen acib bir tarzda tefsir etmişler. Hattâ onlardan bir kısım ehl-i aşk, insanın simâ-yı ma’nevîsine bir sûret-i Rahman nazariyle bakmışlar. Ehl-i tarikatın ekserinde sekr; ehl-i aşkın çoğunda istiğrak ve iltibas olduğundan, hakîkata muhalif telâkkilerinde belki mâzurdurlar. Fakat, aklı başında olanlar, fikren onların esas-ı akaide münâfi olan mânalarını kabûl edemez. Etse hata eder.

Evet, bütün kâinatı bir saray, bir ev gibi muntazam idare eden ve yıldızları zerreler gibi hikmetli ve kolay çeviren ve gezdiren ve zerratı muntazam memurlar gibi istihdam eden zât-ı Akdes-i İlâhî’nin şerîki, nazîri, zıddı, niddi olmadığı gibi,


sırriyle sureti, misli, misâli, şebîhi dahi olamaz. Fakat,



sırriyle, mesel ve temsil ile, şuûnatına ve sıfât ve esmâsına bakılır.

Ses Yok