Tılsımlar Mecmuası | Yirminci Mektubun – İkinci Makamı | 33
(33-41)
Yirminci Mektubun – İkinci Makamı

ONUNCU KELİME: وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ    Yâni: Hiçbir şey ona ağır gelemez.
Dâire-i imkânda ne kadar eşya var, o eşyaya gayet kolay vücûd giydirebilir. Ve o derece ona kolay ve rahattır ki:اِنَّمَا اَمْرُهُ اِذَا اَرَادَ شَيْأً    الخ      sırriyle, güya yalnız emreder, yapılır. Nasıl ki, gayet mâhir bir san'atkâr; ziyade kolay bir tarzda, elini işe dokundurur dokundurmaz, makina gibi işler. Ve o sür'at ve mahareti ifade için denilir ki: O iş ve san'at, ona o kadar musahhardır ki; güya emriyle, dokunmasiyle işler oluyor; san'atlar vücûda geliyor. Öyle de: Kadîr-i Zülcelâlin kudretine karşı, eşyanın nihayet derecede musahhariyet ve itâatine; ve o kudretin nihayet derecede külfetsiz ve sühuletle iş gördüğüne işareten,

 اِنَّمَا اَمْرُهُ اِذَا اَرَادَ شَيْأً اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونَ 

ferman eder. Şu hakîkat-ı uzmanın hadsiz esrarından beş sırrını “Beş Nükte” de beyan edeceğiz:
Birincisi: Kudret-i İlâhiyye'ye nisbeten en büyük şey, en küçük şey kadar kolaydır. Bir nev'in umum efradiyle îcadı, bir ferd kadar külfetsiz ve rahattır. Cennet'i halketmek, bir bahar kadar kolaydır. Bir baharı îcad etmek, bir çiçek kadar rahattır. Şu sırrı îzah ve isbat eden Haşr'e dair Onuncu Söz'ün âhirinde, hem melâike ve beka-i ruh ve Haşr'e dair yirmi dokuzuncu Söz'de Haşir mes'elesinde, İkinci Esâsın beyanında zikredilen “Nuraniyet sırrı”, “Şeffafiyet sırrı”, “Mukabele sırrı”, “Muvazene sırrı”, “İntizam sırrı”, “İtâat sırrı”, altı temsil ile isbat edilerek gösterilmiştir ki: Kudret-i İlâhiyye'ye nisbeten yıldızlar, zerreler gibi kolaydır; hadsiz efrad bir ferd kadar külfetsiz ve rahatça îcad edilir. Mâdem o iki Söz'de bu altı sır isbat edilmiş, onlara havâle ederek burada kısa keseriz.
İkincisi: Kudret-i İlâhiyyeye nisbeten herşey müsavi olduğuna delîl-i kâtı' ve bürhân-ı sâtı' şudur ki: Hayvanat ve nebatatın îcadında, gözümüzle görüyoruz, hadsiz bir sehavet ve kesret içinde, nihayet, de-recede bir itkan, bir hüsn-ü san'at bulunuyor. Hem nihayet derecede karışıklık ve ihtilât içinde, nihayet derecede bir imtiyaz ve tefrik görü-nüyor. Hem nihayet derecede mebzuliyet ve vüs'at içinde, nihayet derecede san'atça kıymettarlık ve hilkatçe güzellik bulunuyor. Hem nihayet derecede san'atkârâne bir sûrette, çok cihâzata ve çok zamana muhtaç olmakla beraber; gayet derecede suhuletle ve sür'atle îcad ediliyor. Âdetâ birden ve hiçten o mu'cizat-ı san'at vücûda geliyor.
Ses Yok