Tılsımlar Mecmuası | OnBirinci Söz | 18
(14-23)

Evvelen: Âsâra bakıp, gaibâne muamele sûretinde saltanat-ı Rubûbiyyetin mehâsinine temâşager makamında kendilerini gördüklerinden; tekbir ve tesbih vazifesini edâ edip “Allahü Ekber” dediler.

Sâniyen: Esmâ-i Kudsiyye-i İlâhiyyenin cilveleri olan bedâyiine ve parlak eserlerine dellâllık makamında görünmekle “Sübhanallah, Velhamdülillâh” diyerek takdis ve tahmid vazifesini îfâ ettiler.

Sâlisen: Rahmet-i İlâhiyyenin hazinelerinde iddihar edilen ni’metlerini zâhir ve bâtın duygularla tadıp anlamak makamında, şükür ve senâ vazifesini edâyâ başladılar.

Râbian: Esmâ-i İlâhiyyenin definelerindeki cevherleri, ma’nevî cihâzât mizanlarıyla tartıp bilmek makamında, tenzih ve medih vazifesine başladılar.

Hâmisen: Mistâr-ı kader üstünde kalem-i kudretiyle yazılan mektûbat-ı Rabbâniyyeyi mütalâa makamında, tefekkür ve istihsan vazifesine başladılar.

Sâdisen: Eşyanın yaratılışında ve masnûatın san’atındaki lâtif incelik ve nâzenin güzellikleri temâşa ile tenzih makamında Fâtır-ı Zülcelâl, Sâni’-i Zülcemâl’lerine muhabbet ve iştiyak vazifesine girdiler. Demek kâinata ve âsâra bakıp, gaibane muamele-i ubûdiyyetle mezkûr makamatta mezkûr vezâifi edâ ettikten sonra Sâni’-i Hakîm’in dahi muamelesine ve ef’aline bakmak derecesine çıktılar ki, hâzırâne bir muamele sûretinde evvelâ Hâlık-ı Zülcelâl’in kendi san’atının mu’cizeleriyle kendini zîşuura tanıttırmasına karşı hayret içinde bir mârifet ile mukabele ederek

dediler. “Senin târif edicilerin bütün masnûatındaki mu’cizelerindir.” Sonra o Rahmân’ın kendi rahmetinin güzel meyveleriyle kendini sevdirmesine karşı, muhabbet ve aşk ile mukabele edip



dediler. Sonra o Mün’im-i Hakikî’nin tatlı ni’metleriyle terahhum ve şefkatini göstermesine karşı; şükür ve hamd ile mukabele ettiler; dediler:



“Senin hak şükrünü nasıl edâ edebiliriz? Sen öyle şükre lâyık bir meşkûrsun ki, bütün kâinata serilmiş bütün ihsanatın açık lisan-ı halleri, şükür ve senânızı okuyorlar.

Ses Yok