Hattâ evliyâdan, ziyâde nûrâniyyet kesbeden ve ebdâl denilen bir kısmı, bir anda birçok yerlerde müşahede ediliyormuş. Aynı zât, ayrı ayrı çok işleri görüyormuş. Evet nasıl cismâniyyata cam ve su gibi şeyler âyine olur. Öyle de, ruhaniyyata dahi hava ve esir ve âlem-i misâlin bâzı mevcûdâtı âyine hükmünde ve berk ve hayal sür’atinde bir vasıta-i seyr ve seyahat sûretine geçerler ve o ruhânîler, hayal sür’atiyle o merâya-yı nazîfede, o menâzil-i lâtifede gezerler. Bir anda binler yerlere girerler. Mâdem Güneş gibi âciz ve musahhar mahlûklar ve ruhânî gibi madde ile mukayyed nim-nuranî masnu’lar, nûrâniyyet sırrıyla bir yerde iken, pekçok yerlerde bulunabilirler. Mukayyed bir cüz’î iken, mutlak bir küllî hükmünü alırlar. Bir anda cüz’î bir ihtiyar ile pek çok işleri yapabilirler.
Acaba, maddeden mücerred ve muallâ; ve tahdid-i kayd ve zulmet-i kesafetten münezzeh ve müberra; ve şu umum envar ve bütün nuranîyyat Onun envar-ı kudsiyye-i esmâsının bir kesif zılali; ve umum vücûd ve bütün hayat ve âlem-i ervah ve âlem-i misâl, nim-şeffaf bir âyine-i cemâli; ve sıfâtı, muhîta; ve şuunatı, külliye olan bir Zât-ı Akdes’in irade-i külliyye ve kudret-i mutlaka ve ilm-i muhitle tecelli-i sıfâtı ve cilve-i ef’âli içindeki Teveccüh-ü Ehadiyyetinden hangi şey saklanabilir.. hangi iş ağır gelebilir.. hangi şey gizlenebilir.. hangi ferd uzak kalabilir.. hangi şahsiyet, külliyet kesbetmeden ona yanaşabilir?
Evet nasıl Güneş; kayıdsız nuru, maddesiz aksi vasıtasıyla sana, senin göz bebeğinden daha yakın olduğu halde; sen mukayyed olduğun için ondan gayet uzaksın. Ona yanaşmak için, çok kayıdlardan tecerrüd etmek, çok merâtib-i külliyyeden geçmek lâzım gelir. Âdeta mânen yer kadar büyüyüp, Kamer kadar yükselip, sonra doğrudan doğruya Güneşin mertebe-i asliyyesine bir derece yanaşabilir ve perdesiz görüşebilirsin. Öyle de: Celil-i Zülcemâl, Cemil-i Zülkemâl, sana gayet yakındır. Sen ondan gayet uzaksın. Kalbin kuvveti, aklın ulviyeti varsa; temsildeki noktaları, hakikata tatbike çalış...
İKİNCİ ŞUÂ: Ey nefs-i bîhuş! Diyorsun ki:
hem
gibi âyetler, vücûd-u eşya, sırf bir emr ile ve def’î olduğunu ve
hem
gibi âyetler; vücûd-u eşya, ilim içinde azîm bir kudretle, hikmet içinde dakik bir san’atla tedricî olduğunu gösteriyorlar. Vech-i tevfiki nedir?