Elcevab: Kur’anın feyzine istinaden deriz: Evvelâ, münâfat yoktur. Bir kısım öyledir: İbtidadaki îcad gibi. Bir kısmı böyledir: Mislini iade gibi...
Sâniyen: Mevcûdatta meşhud olan sühûlet ve sür’at ve kesret ve vüs’at içinde nihayet intizâm, gayet ittikan ve hüsn-ü san’at ve kemâl-i hilkat, şu iki kısım âyetlerin vücûd-u hakikatlarına kat’iyyen şehadet eder. Öyle ise, şunların hariçte tahakkukları medâr-ı bahs olması lüzumsuzdur. Belki yalnız “sırr-ı hikmeti nedir?” denilebilir. Öyle ise, biz dahi; bir kıyas-ı temsilî ile şu hikmete işaret ederiz.
Meselâ: Nasılki terzi gibi bir san’atçı, birçok külfetler, meharetlerle musanna birşey’i îcad eder ve ona bir model yapar. Sonra onun emsalini külfetsiz çabuk yapabilir. Hattâ bâzan öyle bir derece sühûlet peyda eder ki, güya emreder yapılır ve öyle kuvvetli bir intizâm kesbeder; (saat gibi) güya bir emrin dokunmasıyla işlenir ve işler. Öyle de: Sâni’-i Hakîm ve Nakkaş-ı Alîm, şu âlem sarayını müştemilâtıyla beraber bedi’ bir sûrette yaptıktan sonra cüz’î ve küllî, cüz ve küll herşey’e bir model hükmünde bir nizâm-ı kaderî ile bir mikdâr-ı muayyen vermiştir.
İşte bak o Nakkaş-ı Ezelî, herbir asrı bir model yaparak mu’cizât-ı kudreti ile murassa, taze bir âlemi ona giydiriyor. Herbir seneyi bir mikyas ederek, hâvârik-ı rahmetiyle Musanna, taze bir kâinatı o kamete göre dikiyor. Herbir günü bir satır yaparak dekaik-i hikmetiyle müzeyyen, mücedded mevcûdâtı onda yazıyor. Hem o Kadîr-i Mutlak, herbir asrı, herbir seneyi, herbir günü bir model yaptığı gibi, rûy-i zemini, herbir dağ ve sahrayı, bağ ve bostanı, herbir ağacı birer model yapmıştır. Vakit-bevakit, taze taze birer kâinatı zeminde kuruyor, birer yeni dünyayı îcad ediyor. Birer âlemi alıp da diğer muntâzam bir âlemi getiriyor. Mevsim be-mevsim her bağ ve bostanda taze taze mu’cizât-ı kudretini ve hedâya-yı rahmetini gösterir. Yeni birer kitab-ı hikmet-nümâ yazıyor. Taze taze birer matbaha-i rahmetini kuruyor. Mücedded bir hulle-i san’at-nümâ giydiriyor. Her baharda, herbir ağaca sündüs-misâl taze bir çarşaf giydiriyor. Lü’lü-misâl yeni bir murassaatla süslendiriyor. Yıldız-misâl rahmet hediyeleriyle ellerini dolduruyor.
İşte şu işleri nihayet hüsn-ü san’at ve kemâl-i intizâm ile yapan ve şu birbiri arkasında gelen ve zaman ipine takılan seyyar âlemleri, nihayet hikmet ve inâyet ve kemâl-i kudret ve san’at ile değiştiren Zât; elbette gayet Kadîr ve Hakîm’dir. Nihayet derecede Basîr ve Alîm’dir. Tesadüf onun işine karışamaz.