Tılsımlar Mecmuası | Dördüncü Şuâ'nin Yalniz Birinci Mertebesi | 156
(155-159)
حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ geldi, perdeyi kaldırdı. Gördüm ve hissettim ve hakkalyakîn zevkettim ki, bekamın lezzet ve saadeti, aynen ve daha mükemmel bir tarzda, Bâkî-i Zülkemâl'in bekasına ve benim Rabbim ve İlâhım olduğuna îmânımda ve iz'ânımda ve îkânımda vardır. Çünki onun bekasıyla benim için lâyemut bir hakikat tahakkuk eder. Zirâ "Benim mâhiyetim, hem bâki, hem sermedî bir ismin gölgebi olur; daha ölmez." diye şuur-u îmaniyle takarrur eder.
Hem o şuur-u îmânla mahbub-u mutlak olan Kemâl-i Mutlak'ın varlığı bilinmekle, şedid ve fıtrî olan muhabbet-i zâtî tatmin edilir. Hem Bâkî-i sermedinin bekasına ve varlığına ait o şuur-u imâniyle kâinatın ve nev'i insanın kemalatı bilinir ve bulunur ve kemâlâta karşı fıtrî meftuniyet, hadsiz elemlerden kurtulup zevk ve lezzetini alır.
Hem o şuur-u îmâniyle o Bâkî-i Sermediye bir intisab ve o intisabın îmânıyla umum mülküne bir münasebet peyda olur ve o münasebet-i intisabî ile hadsiz bir mülke bir nev'i mâlikiyyet gibi -îmân gözüyle-bakar, mânen istifade eder.
Hem şuur-u îmânîyle ve intisab ve münasebet ile umum mevcudata bir alâka, bir nev'i ittisal peyda olur. Ve o halde, ikinci derecede vücud-u şahsisinden başka hadsiz bir vücud, o şuur-u îmânî ve intisab ve münasebet ve alâka ve ittisal cihetinde güya onun bir nev'i varlığıdır gibi var olur; varlığa karşı fıtrî aşk teskin edilir.
Hem o şuur-u îmânî ve intisab ve münasebet ve alâkadarlığı cihetiyle bütün ehl-i kemâlata karşı bir uhuvvet peyda olur. O halde Bâkî-i Sermedînin varlığıyla ve bekasıyla o hadsiz ehl-i kemâl mahvolmayıp zâyi olmadıklarını bilmekle, takdir ve tahsin ile merbut ve dost olduğu hadsiz dostlarının bekaları ve devam-ı kemâlâtı o şuur-u îmânî sâhibine ulvî bir zevk verir.
Hem o şuur-u îmânî ve intisab ve münasebet ve alâkadarlık ve uhuvvet vasıtasıyla bütün dostlarımın -ki hayatımı ve bekamı maalmemnuniye onların saadetleri için fedâ ediyorum- onların mes'udiyetleri ile hadsiz bir saadet kendimde hissedebilir gördüm.Çünki, bir samîmî dostun saadetiyle şefkatli dostu dahi saadetlenir ve lezzetlenir. Şu halde Bâkî-i Zülkemâl'in bekası ve varlığıyla, başta Resûl-i Ekrem Aleyhessalat-ü Vesselam ve âl ve ashabı olarak umum sâdâtım ve ahbabım olan enbiya ve evliya ve asfiya ve bütün sair hadsiz dostlarım idâm-ı ebedîden kurtulduğunu ve bir saadet-i sermediyeye mazhariyetlerini o şuur-u îmânî ile hissettim. Ve münasebet,
Hem o şuur-u îmânla mahbub-u mutlak olan Kemâl-i Mutlak'ın varlığı bilinmekle, şedid ve fıtrî olan muhabbet-i zâtî tatmin edilir. Hem Bâkî-i sermedinin bekasına ve varlığına ait o şuur-u imâniyle kâinatın ve nev'i insanın kemalatı bilinir ve bulunur ve kemâlâta karşı fıtrî meftuniyet, hadsiz elemlerden kurtulup zevk ve lezzetini alır.
Hem o şuur-u îmâniyle o Bâkî-i Sermediye bir intisab ve o intisabın îmânıyla umum mülküne bir münasebet peyda olur ve o münasebet-i intisabî ile hadsiz bir mülke bir nev'i mâlikiyyet gibi -îmân gözüyle-bakar, mânen istifade eder.
Hem şuur-u îmânîyle ve intisab ve münasebet ile umum mevcudata bir alâka, bir nev'i ittisal peyda olur. Ve o halde, ikinci derecede vücud-u şahsisinden başka hadsiz bir vücud, o şuur-u îmânî ve intisab ve münasebet ve alâka ve ittisal cihetinde güya onun bir nev'i varlığıdır gibi var olur; varlığa karşı fıtrî aşk teskin edilir.
Hem o şuur-u îmânî ve intisab ve münasebet ve alâkadarlığı cihetiyle bütün ehl-i kemâlata karşı bir uhuvvet peyda olur. O halde Bâkî-i Sermedînin varlığıyla ve bekasıyla o hadsiz ehl-i kemâl mahvolmayıp zâyi olmadıklarını bilmekle, takdir ve tahsin ile merbut ve dost olduğu hadsiz dostlarının bekaları ve devam-ı kemâlâtı o şuur-u îmânî sâhibine ulvî bir zevk verir.
Hem o şuur-u îmânî ve intisab ve münasebet ve alâkadarlık ve uhuvvet vasıtasıyla bütün dostlarımın -ki hayatımı ve bekamı maalmemnuniye onların saadetleri için fedâ ediyorum- onların mes'udiyetleri ile hadsiz bir saadet kendimde hissedebilir gördüm.Çünki, bir samîmî dostun saadetiyle şefkatli dostu dahi saadetlenir ve lezzetlenir. Şu halde Bâkî-i Zülkemâl'in bekası ve varlığıyla, başta Resûl-i Ekrem Aleyhessalat-ü Vesselam ve âl ve ashabı olarak umum sâdâtım ve ahbabım olan enbiya ve evliya ve asfiya ve bütün sair hadsiz dostlarım idâm-ı ebedîden kurtulduğunu ve bir saadet-i sermediyeye mazhariyetlerini o şuur-u îmânî ile hissettim. Ve münasebet,
Ses Yok