Tılsımlar Mecmuası | Dördüncü Şuâ'nin Yalniz Birinci Mertebesi | 157
(155-159)
alâka, uhuvvet, dostluk sırrıyla saadetleri bana in'ikas edip, saadetlendirdiğini zevkettim.
Hem o şuur-u îmâniyle rikkat-i cinsiye ve şefkat-i akraba yüzünden gelen hadsiz teelümattan kurtulup hadsiz bir zevk-i rûhâhi duydum. Çünki, hayatımı ve bekamı maaliftihar onların tehlikelerden kurtulmaları için fedâ etmeği fıtrî arzu ettiğim, başta pederlerim ve vâlidelerim ve bütün neslî ve nesebî ve mânevi akrabalarım,Bâkî-i Hakikînin bekası ve varlığıyla mahvdan ve ademden ve idâm-ı ebedîden ve hadsiz elemlerden kurtulup o hadsiz rahmetine mazhariyetlerini şuur-u îmâniyle hissettim.Ve medâr-ı gam ve elem olan cüz'î ve te'sirsiz şefkatime bedel, nihayetsiz bir rahmet onlara nezaret ve himayet ettiğini duydum, hissettim.Bir vâlide veledinin lezzetiyle, zevkiyle, rahatiyle zevklenmesi gibi; ben de o bütün şefkat ettiğim zâtların, o rahmetin himayeti altındaki necatlarıyla ve istirahatlarıyla zevklendim ve ferahlandım ve çok derin şükrettim.
Hem o şuur-u îmâniyle, netice-i hayatım ve sebeb-i saadetim ve vazife-i fıtratım olan Resâil-in Nur dahi ziya'dan, mahıvdan, fâidesiz kalmasından ve mânen kurumasından kurtulmalarını ve meyvedar, bâkî kalmalarını o intisab-ı îmânî ile bildim, hissettim, kanaat getirdim; kendi bekamın lezzetinden çok ziyade bir manevi lezzet duydum, tam hissettim.Çünki, îmân ettim ki; Bâkî-i Zülkemâl'in bekası ve varlığıyla Resâil-ün-Nur yalnız insanların hâfızalarında ve kalblerinde nakşolunmuyor; belki hadsiz zîşuur mahlûkatın ve ruhânilerin bir mütalâagâhları olmakla beraber rızâ-i İlâhiye mazhar ise, levh-i mahfuzda ve elvah-ı mahfuzada irtisam ederek, sevab meyveleriyle tezeyyün eder. Ve bilhassa Kur'an'a mensubiyeti ve kabul-ü nebevî ve -inşâallah- marz-i İlâhi cihetiyle bir anda vücudu ve nazar-ı rabbaniyeye mazhariyeti, umum ehl-i dünyanın takdirinden daha ziyade kıymetdar bildim.
İşte hayatımı ve bekamı o resâilin hakaik-ı îmâniyeyi isbat eden her bir risâlenin bekasına, devamına, ifadesine, makbuliyetine feda etmeğe her vakit hazır olduğumu ve saadetimi onların Kur'ân'a hizmet etmelerinde bildim.Ve o halde beka-i İlâhî ile yüz derece insanların tahsinlerinden daha ziyade bir takdire mazhariyetlerini o intisab-ı îmânî ile anladım. Bütün kuvvetimle حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ dedim.Hem şuur-u îmânî ile ebedî bir beka ve daimî bir hayat veren Bâkî-i Zülcelâl'in bekasına ve vücuduna îmân ve îmânın a'mâl-i saliha gibi neticeleri, bu fâni hayatın bâkî meyveleri ve ebedî bir bekanın vesileleri olduğunu bildim. Meyvedar bir ağaca inkılab
Hem o şuur-u îmâniyle rikkat-i cinsiye ve şefkat-i akraba yüzünden gelen hadsiz teelümattan kurtulup hadsiz bir zevk-i rûhâhi duydum. Çünki, hayatımı ve bekamı maaliftihar onların tehlikelerden kurtulmaları için fedâ etmeği fıtrî arzu ettiğim, başta pederlerim ve vâlidelerim ve bütün neslî ve nesebî ve mânevi akrabalarım,Bâkî-i Hakikînin bekası ve varlığıyla mahvdan ve ademden ve idâm-ı ebedîden ve hadsiz elemlerden kurtulup o hadsiz rahmetine mazhariyetlerini şuur-u îmâniyle hissettim.Ve medâr-ı gam ve elem olan cüz'î ve te'sirsiz şefkatime bedel, nihayetsiz bir rahmet onlara nezaret ve himayet ettiğini duydum, hissettim.Bir vâlide veledinin lezzetiyle, zevkiyle, rahatiyle zevklenmesi gibi; ben de o bütün şefkat ettiğim zâtların, o rahmetin himayeti altındaki necatlarıyla ve istirahatlarıyla zevklendim ve ferahlandım ve çok derin şükrettim.
Hem o şuur-u îmâniyle, netice-i hayatım ve sebeb-i saadetim ve vazife-i fıtratım olan Resâil-in Nur dahi ziya'dan, mahıvdan, fâidesiz kalmasından ve mânen kurumasından kurtulmalarını ve meyvedar, bâkî kalmalarını o intisab-ı îmânî ile bildim, hissettim, kanaat getirdim; kendi bekamın lezzetinden çok ziyade bir manevi lezzet duydum, tam hissettim.Çünki, îmân ettim ki; Bâkî-i Zülkemâl'in bekası ve varlığıyla Resâil-ün-Nur yalnız insanların hâfızalarında ve kalblerinde nakşolunmuyor; belki hadsiz zîşuur mahlûkatın ve ruhânilerin bir mütalâagâhları olmakla beraber rızâ-i İlâhiye mazhar ise, levh-i mahfuzda ve elvah-ı mahfuzada irtisam ederek, sevab meyveleriyle tezeyyün eder. Ve bilhassa Kur'an'a mensubiyeti ve kabul-ü nebevî ve -inşâallah- marz-i İlâhi cihetiyle bir anda vücudu ve nazar-ı rabbaniyeye mazhariyeti, umum ehl-i dünyanın takdirinden daha ziyade kıymetdar bildim.
İşte hayatımı ve bekamı o resâilin hakaik-ı îmâniyeyi isbat eden her bir risâlenin bekasına, devamına, ifadesine, makbuliyetine feda etmeğe her vakit hazır olduğumu ve saadetimi onların Kur'ân'a hizmet etmelerinde bildim.Ve o halde beka-i İlâhî ile yüz derece insanların tahsinlerinden daha ziyade bir takdire mazhariyetlerini o intisab-ı îmânî ile anladım. Bütün kuvvetimle حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ dedim.Hem şuur-u îmânî ile ebedî bir beka ve daimî bir hayat veren Bâkî-i Zülcelâl'in bekasına ve vücuduna îmân ve îmânın a'mâl-i saliha gibi neticeleri, bu fâni hayatın bâkî meyveleri ve ebedî bir bekanın vesileleri olduğunu bildim. Meyvedar bir ağaca inkılab
Ses Yok