Semâvî fermanlarda dâima:
deniliyor. Ve mâdem, bu mâhiyetteki Arzın her tarafına hükmeden ve ekser mahlûkatına tasarruf eden ve ekser zîhayat mevcûdâtını teshir edip kendi etrafına toplattıran ve ekser masnûâtını kendi hevesâtının hendesesiyle ve ihtiyâcâtının düsturlarıyla öyle güzelce tanzim ve teşhir ve tezyin ve çok antika nevilerini liste gibi birer yerlerde öyle toplayıp süslettirir ki, değil yalnız ins ve cin nazarlarını, belki Semâvat ehlinin ve kâinatın nazar-ı dikkatlerini ve takdirlerini ve kâinatın sahibinin nazar-ı istihsanını celbetmekle gayet büyük bir ehemmiyet ve kıymet alan ve bu haysiyetle bu kâinatın hikmet-i hilkatı ve büyük neticesi ve kıymetli meyvesi ve Arz’ın halifesi olduğunu; fenleriyle, san’atlarıyla gösteren ve Dünya cihetinde Sâni-i âlem’in mu’cizeli san’atlarını gayet güzelce teşhir ve tanzim ettiği için, isyan ve küfrüyle beraber dünyada bırakılan ve azâbı te’hir edilen ve bu hizmeti için imhal edilip muvaffakiyet gören nev-i benî-âdem var.
Ve mâdem, bu mâhiyetteki nev-i benî-âdem, mizaç ve hilkat itibariyle gayet zaif ve âciz ve gayet acz ve fakrıyla beraber hadsiz ihtiyâcâtı ve teellümâtı olduğu halde, bütün bütün kuvvetinin ve ihtiyarının fevkinde olarak koca Küre-i Arz’ı, o nev-i insâna lüzumu bulunan her nevi madenlere mahzen ve her nevi taamlara anbar ve nev-i insânın hoşuna gidecek her çeşit mallara bir dükkân sûretine getiren, gayet kuvvetli ve hikmetli ve şefkatli bir Mutasarrıf var ki, böyle nev-i insâna bakıyor, besliyor, istediğini veriyor.
Ve mâdem, bu hakikatteki bir Rab; hem, insânı sever; hem, kendini insâna sevdirir; hem bâkidir; hem, bâki âlemleri var; hem, adâletle her işi görür ve hikmetle herşey’i yapıyor. Hem, bu kısa hayat-ı dünyeviyyede ve bu kısacık ömr-ü beşerde ve bu muvakkat ve fâni zeminde o Hâkim-i Ezelînin haşmet-i saltanatı ve sermediyyet-i hâkimiyyeti yerleşemiyor. Ve nev-i insânda vuku bulan ve kâinatın intizâmına ve adâlet ve müvazenelerine ve hüsn-ü cemâline münâfî ve muhâlif çok büyük zulümleri ve isyanları ve velini’metine ve onu şefkatle besleyene karşı ihânetleri, inkârları, küfürleri bu dünyada cezasız kalıp, gaddar zâlim, rahat ile hayatını ve bîçâre mazlum, meşakkatler içinde ömürlerini geçirirler. Ve umum kâinatta eserleri görünen şu Adâlet-i Mutlakanın mâhiyeti ise; dirilmemek sûretiyle o gaddar zâlimlerin ve me’yus mazlumların vefat içindeki müsavatlarına bütün bütün zıttır, kaldırmaz, müsaade etmez!