[Kader ile cüz’-i ihtiyârî, iki mes’ele-i mühimmedir. Ona dair dört mebhas içinde birkaç sırlarını açmağa çalışacağız.]
BİRİNCİ MEBHAS: Kader ve cüz’-i ihtiyârî, İslâmiyetin ve îmânın nihayet hududunu gösteren, hâlî ve vicdanî bir îmânın cüz’lerindendir. Yoksa ilmî ve nazarî değillerdir. Yâni, mü’min; herşeyi, hattâ fiilini, nefsini Cenâb-ı Hakk’a vere vere, tâ nihayette teklif ve mes’uliyetten kurtulmamak için “Cüz’-i ihtiyârî” önüne çıkıyor. Ona: “Mes’ul ve mükellefsin” der. Sonra, ondan sudûr eden iyilikler ve kemâlât ile mağrur olmamak için, “Kader” karşısına geliyor. Der: “Haddini bil, yapan sen değilsin.” Evet.. kader, cüz’-i ihtiyârî; îmân ve İslâmiyetin nihayet merâtibinde... Kader, nefsi gururdan ve cüz’-i ihtiyârî, adem-i mes’uliyetten kurtarmak içindir ki, mesâil-i îmâniyyeye girmişler. Yoksa, mütemerrid nüfus-u emmârenin işledikleri seyyiatının mes’uliyetinden kendilerini kurtarmak için kadere yapışmak ve onlara in’am olunan mehâsinle iftihar etmek, gururlanmak, cüz’-i ihtiyariyye istinad etmek; bütün bütün sırr-ı kadere ve hikmet-i cüz’-i ihtiyariyyeye zıd bir harekete sebebiyet veren ilmî mes’eleler değildir. Evet, mânen terakki etmeyen avâm içinde kaderin cây-ı istimâli var. Fakat, o da mâziyyât ve mesâibdedir ki, ye’sin ve hüznün ilâcıdır.