Melâike ve ruhaniyatın vücûdu, insân ve hayvanların vücûdu kadar kat’îdir, denilebilir. Evet, Onbeşinci Söz’ün Birinci Basamağında beyân edildiği gibi: Hakikat kat’iyyen iktiza eder ve hikmet yakînen ister ki; zemin gibi, semâvâtın dahi sekeneleri bulunsun ve zîşuur sekeneleri olsun ve o sekeneler, o semâvata münâsib bulunsun. Şeriatın lisanında, pekçok muhtelif-ül-cins olan o sekenelere Melâike ve ruhaniyat tesmiye edilir. Evet, hakikat böyle iktiza eder. Zira şu zeminimiz, semâya nisbeten küçüklüğü ve hakaretiyle beraber zîşuur mahlûklarla doldurulması; arasıra boşaltıp yeniden yeni zîşuurlarla şenlendirilmesi işaret eder belki tasrih eder ki: Şu muhteşem burçlar sahibi olan müzeyyen kasırlar misâli olan semâvat dahi, nur-u vücûdun nuru olan zîhayat ve zîhayatın ziyâsı olan zîşuur ve zevil-idrâk mahlûklarla elbette doludur. O mahlûklar dahi, ins ve cin gibi, şu saray-ı âlemin seyircileri ve şu kâinat kitabının mütalâacıları ve şu Saltanat-ı Rubûbiyyetin dellâllarıdırlar. Küllî ve umumî ubûdiyetleri ile kâinatın büyük ve küllî mevcûdâtın tesbihatlarını temsil ediyorlar.