Haşir münasebetiyle bir sual: Kur’anda mükerreren:
hem
fermanları gösteriyor ki: Haşr-i Â’zam bir anda, zamansız vücûda geliyor. Dar akıl ise, bu hadsiz derece hârika ve emsalsiz olan mes’eleyi iz’ân ile kabûl etmesine medâr olacak meşhud bir misâl ister.
ELCEVAP: Haşirde, ruhların cesedlere gelmesi var. Hem, cesedlerin ihyası var. Hem, cesedlerin inşası var. “Üç mes’ele”dir.
BİRİNCİ MES’ELE: Ruhların cesedlerine gelmesine misâl ise: Gayet muntâzam bir ordunun efradı, istirahat için her tarafa dağılmış iken, yüksek sadâlı bir boru sesiyle toplanmalarıdır. Evet, İsrâfil’in borusu olan SUR’u, ordunun borazanından geri olmadığı gibi, ebedler tarafında ve zerreler âleminde iken Ezel cânibinden gelen hitâbını işiten ve ile cevap veren ervahlar, elbette ordunun neferatından binler derece daha musahhar ve muntâzam ve mutîdirler. Hem değil yalnız ruhlar, belki bütün zerreler dahi, bir Orduyu Sübhânî ve emirber neferleri olduğunu kat’î bürhânlarla Otuzuncu Söz isbat etmiş.
İKİNCİ MES’ELE: Cesedlerin ihyasına misal ise: Çok büyük bir şehirde, şenlik bir gecede, birtek merkezden, yüzbin elektrik lâmbaları, âdeta zamansız bir anda canlanmaları ve ışıklanmaları gibi, bütün Küre-i Arz yüzünde dahi, birtek merkezden yüz milyon lâmbalara nur vermek mümkündür. Mâdem Cenâb-ı Hakkın elektrik gibi bir mahlûku ve bir misâfirhanesinde bir hizmetkârı ve bir mumdarı, Hâlıkından aldığı terbiye ve intizâm dersiyle bu keyfiyyete mazhar oluyor. Elbette elektrik gibi binler nuranî hizmetkârlarının temsil ettikleri, hikmet-i İlâhiyyenin muntâzam kanunları dairesinde Haşr-i A’zam tarfet-ül-ayn’da vücûda gelebilir.