Görmüyor musun ki; koca baharın hep çiçekli, meyveli bütün mevcudâtı ve bunların kendilerine göre bütün sahâif-i a’mali ve teşkilâtının kanunları ve sûretlerinin timsalleri; mahdud bir miktar tohumcuklar içlerinde yazarak, muhafaza ediliyor. İkinci bir baharda, onlara göre bir muhasebe içinde sahife-i amellerini neşredip, kemâl-i intizâm ve hikmet ile koca diğer bir bahar âlemini meydana getirmekle; hafîziyyetin ne derece kuvvetli ihâta ile cereyan ettiğini gösteriyor. Acaba geçici, âdi, bekasız, ehemmiyetsiz şeylerde böyle muhafaza edilirse, âlem-i gâybda, âlem-i âhirette, âlem-i ervâhta Rubûbiyyet-i âmmede mühim semere veren beşerin amelleri hıfz içinde gözetilmek sûretiyle, ehemmiyetle zabtedilmemesi kabil midir? Hâyır ve aslâ!
Evet şu Hafîziyyetin bu sûrette tecellisinden anlaşılıyor ki: Şu mevcûdâtın Mâliki, mülkünde cereyan eden herşeyin inzibatına büyük bir ihtimamı var. Hem hâkimiyyet vazifesinde nihayet derecede dikkat eder. Hem Rububiyyet-i Saltanatında gayet ihtimamı gözetir. O derece ki, en küçük bir hâdiseyi, en ufak bir hizmeti yazar, yazdırır. Mülkünde cereyan eden herşeyin sûretini müteaddid şeylerde hıfzeder. Şu Hafîziyyet işaret eder ki: Ehemmiyetli bir muhasebe-i a’mâl defteri açılacak ve bilhassa mâhiyetçe en büyük, en mükerrem, en müşerref bir mahlûk olan insânın büyük olan amelleri, mühim olan fiilleri; mühim bir hesab ve mizana girecek, sahife-i amelleri neşredilecek.
Acaba hiç kabil midir ki; insân, hilâfet ve emanetle mükerrem olsun, Rububiyyetin külliyat-ı şuûnuna şahid olarak kesret dairelerinde, Vahdâ-niyyet-i İlâhiyyenin dellâllığını ilân etmekle, ekser mevcûdatın tesbihat ve ibâdetlerine müdahale edip zâbitlik ve müşâhidlik derecesine çıksın da sonra kabre gidip, rahatla yatsın ve uyandırılmasın! Küçük büyük her amellerinden sual edilmesin! Mahşere gidip Mahkeme-i Kübrâyı görmesin! Hâyır ve aslâ!..