Acaba hiç mümkün müdür ki; haşir mes’elesinde Vâcib-ül Vücûd ile bütün mevcûdat -kâfirler müstesna olarak- ittifak etmiş olsun, kıl kadar kuvveti olmayan şüpheler, şeytanî vesveseler o dağ gibi hakîkat-ı râsiha-ı âliyyeyi sarssın, yerinden kaldırsın! Hâşâ ve kellâ!..
Sakın zannetme, delâil-i Haşriyye, bahsettiğimiz Oniki Hakîkata münhasırdır. Hâyır, belki yalnız Kur’an-ı Hakîm, geçen şu Oniki Hakîkatları bize ders verdiği gibi, daha binler vücûha işaret edip, herbir vecih kavî bir emâredir ki; Hâlıkımız bizi bu dâr-ı fâniden bir dâr-ı Bâkîye nakledecektir.
Hem sakın zannetme ki; Haşri iktiza eden Esmâ-i İlâhiyye, bahsettiğimiz gibi yâlnız -Hakîm, Kerîm, Rahîm, Âdil, Hafîz- isimlerine münhasırdır. Hayır, belki kâinatın tedbirinde tecelli eden bütün Esmâ-i İlâhiyye, âhireti iktiza eder, belki istilzam eder.
Hem zannetme ki, Haşr’e delâlet eden kâinatın âyât-ı tekviniyyesi, şu geçen bahsettiğimize münhasırdır. Hâyır, belki ekser mevcûdâtta sağa sola açılır perdeler gibi vecih ve keyfiyetleri vardır ki; bir vechi Sânia şehadet ettiği gibi, diğer vechi de Haşr’e işaret eder. Meselâ: İnsânın âhsen-i takvimdeki hüsn-ü masnûiyyeti, Sâni’i gösterdiği gibi; o ahsen-i takvimdeki kabiliyyet-i câmiasıyla kısa bir zamanda zevâl bulması, haşri gösterir. Bâzı kere bir vecihle iki nazarla bakılsa; hem Sâni’i, hem haşri gösterir. Meselâ:
Ekser eşyada görünen hikmetin tanzimi, inâyetin tezyini, adâletin tevzîni ve rahmetin taltifi; nasılki mâhiyetlerine bakılsa, bir Sâni’-i Hakîm, Kerîm, Âdil, Rahîm’in dest-i kudretinden çıktığını gösterirler. Onun gibi, bunların kuvveti ve hadsizlikleriyle beraber, şunların mazharları olan şu fâni mevcûdâtın ehemmiyetsiz ve az yaşamasına bakılsa, âhiret görünür. Demek ki, herşey lisan-ı hal ile
okuyor ve okutturuyor...