Sözler | OnAltıncı Söz | 198
(193-201)

Onun, yalnız bir kısım akisleriyle, gölgeleriyle temas edebilirsin ve bir nevi cilveleriyle ve cüz’î tecellileriyle görüşebilirsin ve bir sınıf sıfatları hükmünde olan elvanlarına ve bir tâife isimleri hükmünde olan şuâ’larına ve mazharlarına yanaşabilirsin. Eğer, Güneşin mertebe-i aslîsine yanaşmak ve bizzât doğrudan doğruya güneşin zâtı ile görüşmek istersen, o vakit pek çok kayıtlardan tecerrüd etmekliğin ve pek çok merâtib-i külliyyetten geçmekliğin lâzımgelir. Âdeta sen, mânen tecerrüd cihetiyle Küre-i Arz kadar büyüyüp, hava gibi ruhen inbisat edip ve Kamer kadar yükselip, Bedir gibi mukabil geldikten sonra bizzât perdesiz onunla görüşüp, bir derece yanaşmak dâva edebilirsin. Öyle de: O Celil-i Pürkemâl, o Cemil-i Bîmisâl, o Vâcib-ül Vücûd, o Mûcid-i Küll-i Mevcûd, o Şems-i Sermed, o Sultan-ı Ezel ve Ebed, sana senden yakındır. Sen, O’ndan nihayetsiz uzaksın. Kuvvetin varsa, temsildeki dekaikı tatbik et...

Sâniyen: Meselâ: Bir pâdişahın çok isimleri içinde “kumandan” ismi çok mütedâhil dairelerde tezahür eder. Serasker daire-i külliyyesinden tut, müşiriyyet ve ferikiyyet, tâ yüzbaşı, tâ onbaşıya kadar geniş ve dar, küllî ve cüz’î dairelerde de zuhur ve tecellisi vardır. Şimdi, bir nefer hizmet-i askeriyyesinde onbaşı makamında tezahür eden cüz’î kumandanlık noktasını mercî tutar, kumandan-ı âzamına şu cüz’î cilve-i ismiyle temas eder ve münasebettar olur. Eğer asıl ismiyle temas etmek, ona o ünvan ile görüşmek istese, onbaşılıktan tâ serasker mertebe-i külliyyesine çıkmak lâzımgelir. Demek pâdişah, o nefere ismiyle, hükmüyle, kanunuyla ve ilmiyle, telefonuyla ve tedbiriyle ve eğer o pâdişah, evliya-i abdaliyyeden nuranî olsa, bizzât huzuruyla gayet yakındır. Hiçbir şey mâni olup, hâil olamaz. Halbuki o nefer, gayet uzaktır. Binler mertebeler hâil, binler hicablar fâsıldır. Fakat bâzan merhamet eder, hilaf-ı âdet; bir neferi huzuruna alır, lütfuna mazhar eder...

Öyle de: Emr-i e mâlik; güneşler ve yıldızlar, emirber nefer hükmünde olan Zât-ı Zülcelâl, herşeye herşeyden daha ziyâde yakın olduğu halde, herşey Ondan nihayetsiz uzaktır. Onun huzur-u Kibriyâsına perdesiz girmek istenilse, zulmanî ve nuranî, yâni maddî ve ekvanî ve esmâî ve sıfatî yetmiş binler hicabdan geçmek, her ismin binler hususî ve küllî derecât-ı tecellisinden çıkmak, gayet yüksek tabakat-ı sıfatında mürur edip tâ ism-i âzamına mazhar olan arş-ı âzamına uruc etmek; eğer cezb ve lütuf olmazsa, binler seneler çalışmak ve sülûk etmek lâzım gelir.

Dinle
-