Sözler | YirmiÜçüncü Söz | 321
(311-331)

İşte ey gafil insân! Bak Cenâb-ı Hakk’ın fazlına ve keremine! Seyyieyi bir iken bin yazmak, haseneyi bir yazmak veya hiç yazmamak adâlet olduğu halde; bir seyyieyi bir yazar, bir haseneyi on, bâzan yetmiş, bâzan yediyüz, bâzan yedi bin yazar. Hem şu nükteden anla ki; o müdhiş Cehennem’e girmek cezayı ameldir, ayn-ı adildir. Fakat Cennet’e girmek, mahz-ı fazıldır.

İKİNCİ NÜKTE: İnsânda iki vecih var: Birisi, enaniyyet cihetinde şu hayat-ı dünyeviyyeye nâzırdır. Diğeri ubûdiyet cihetinde hayat-ı ebediyyeye bakar. Evvelki vecih itibariyle öyle bir bîçare mahlûktur ki; sermayesi yalnız ihtiyardan bir şa’re (saç) gibi cüz’î bir cüz’-i ihtiyârî ve iktidardan zaîf bir kesb ve hayattan çabuk söner bir şu’le ve ömürden çabuk geçer bir müddetçik ve mevcûdiyetten çabuk çürür küçük bir cisimdir. O hâliyle beraber kâinatın tabakatında serilmiş hadsiz envâ’ın hesabsız efradından nazik zaîf bir ferd olarak bulunuyor.

İkinci vecih îtibariyle ve bilhassa ubudiyyete müteveccih acz ve fakr cihetinde pek büyük bir vüs’ati var. Pek büyük bir ehemmiyeti bulunuyor. Çünki Fâtır-ı Hakîm, insânın mahiyyet-i mânevîyyesinde nihayetsiz azîm bir acz ve hadsiz cesîm bir fakr dercetmiştir. Tâ ki, kudreti nihayetsiz bir Kadîr-i Rahîm ve gınası nihayetsiz bir Ganiyy-i Kerîm bir Zâtın hadsiz tecelliyatına câmi’ geniş bir âyine olsun.

Evet insân bir çekirdeğe benzer. Nasılki o çekirdeğe kudretten mânevî ve ehemmiyetli cihazât ve kaderden ince ve kıymetli program verilmiş. Tâ ki, toprak altında çalışıp, tâ o dar âlemden çıkıp, geniş olan hava âlemine girip, Hâlıkından istidad lisanıyla bir ağaç olmasını isteyip, kendine lâyık bir kemâl bulsun. Eğer o çekirdek, sû’-i mizacından dolayı ona verilen cihâzât-ı mânevîyyeyi, toprak altında bâzı mevadd-ı muzırrâyı celbine sarfetse; o dar yerde kısa bir zamanda faidesiz tefessüh edip çürüyecektir. Eğer o çekirdek, o mânevî cihazâtını

nın emr-i tekvinîsini imtisâl edip hüsn-ü istimâl etse; o dar âlemden çıkacak, meyvedâr koca bir ağaç olmakla küçücük cüz’î hakikatı ve ruh-u mânevîsi, büyük bir hakikat-ı külliyye sûretini alacaktır.

Dinle
-