Meselâ: Leyle-i Kadri, umum ramazanda; saat-ı icâbe-i duayı, Cum’â gününde; makbûl velisini, insânlar içinde; eceli, ömür içinde ve kıyâmetin vaktini, ömr-ü dünya içinde saklamış. Zira ecel-i insân muayyen olsa, yarı ömrüne kadar gaflet-i mutlaka, yarıdan sonra darağacına adım adım gitmek gibi bir dehşet verecek. Halbuki âhiret ve dünya müvazenesini muhafaza etmek ve her vakit havf ve reca ortasında bulunmak maslahatı iktiza eder ki; her dakika hem ölmek, hem yaşamak mümkün olsun. Şu halde mübhem tarzdaki yirmi sene mübhem bir ömür, bin sene muayyen bir ömre müreccahtır. İşte kıyâmet dahi şu insân-ı ekber olan dünyanın ecelidir. Eğer vakti taayyün etseydi, bütün kurûn-u ûlâ ve vustâ gaflet-i mutlakaya dalacak idiler ve kurûn-u uhrâ dehşette kalacaktı. İnsân nasıl hayat-ı şahsiyyesiyle hânesinin ve köyünün bekasıyla alâkadardır. Öyle de; hayat-ı içtimaiyye ve nev’iyyesiyle, küre-i arzın ve dünyanın yaşamasıyla alâkadardır. Kur’an
der. “Kıyamet yakındır” ferman ediyor. Bin bu kadar sene geçtikten sonra gelmemesi, yakınlığına halel vermez. Zira kıyamet, dünyanın ecelidir. Dünyanın ömrüne nisbeten bin veya ikibin sene, bir seneye nisbetle bir-iki gün veya bir-iki dakika gibidir. Saat-ı Kıyamet yalnız insânîyyetin eceli değil ki, onun ömrüne nisbet edilip baîd görülsün. İşte bunun içindir ki, Hakîm-i Mutlak, Kıyâmeti mugayyebât-ı hamseden olarak ilminde saklıyor. İşte bu ibham sırrındandır ki, her asır, hattâ asr-ı hakîkatbîn olan Asr-ı Saâdet dahi daima kıyametten korkmuşlar. Hattâ bazıları, “Şerâiti hemen hemen çıkmış” demişler.
İşte bu hakîkatı bilmeyen insafsız insânlar derler ki: Âhiretin tafsilâtını ders alan müteyakkız kalbli, keskin nazarlı olan sahabelerin fikirleri, niçin bin sene hakîkattan uzak olarak fikirleri düşmüş gibi, istikbâl-i dünyevîde bin dörtyüz sene sonra gelecek bir hakîkatı asırlarında karîb zannetmişler?
Elcevab: Çünki Sahabeler, feyz-i sohbet-i nübüvvetten herkesten ziyâde dâr-ı âhireti düşünerek, dünyanın fenasını bilerek, kıyâmetin ibham-ı vaktindeki hikmet-i İlâhiyyeyi anlayarak ecel-i şahsî gibi dünyanın eceline karşı dahi daima muntazır bir vaziyet alarak, âhiretlerine ciddî çalışmışlar. Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm “Kıyameti bekleyi-niz, intizar ediniz” tekrar etmesi, şu hikmetten ileri gelmiş bir irşad-ı Nebevîdir. Yoksa vuku-u muayyene dair bir vahyin hükmüyle değildir ki, hakîkattan uzak olsun. İllet ayrıdır, hikmet ayrıdır. İşte Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bu nevi sözleri hikmet-i ibhamdan ileri geliyor.