Sözler | OtuzBirinci Söz | 589
(559-589)

Elhasıl: Şakk-ı Kamerin imkânında şüphe kalmadı. Kat’î isbat edildi. Şimdi, vukuuna delâlet eden çok bürhânlarından altısına (Hâşiye) işaret ederiz. Şöyle ki:

Ehl-i adâlet olan sahabelerin, vukuuna icmaı ve ehl-i tahkik umum müfessirlerin,

tefsirinde onun vukuuna ittifakı ve ehl-i rivayet-i sâdıka bütün muhaddisînin, pek çok senetlerle ve muhtelif tariklerle vukuunu nakletmesi ve ehl-i keşif ve ilham bütün evliya ve sıddıkînin şehadeti ve İlm-i Kelâmın meslekçe birbirinden çok uzak olan imamların ve mütebahhir ulemânın tasdikı ve nass-ı kat’î ile dalâlet üzerine icma’ları vâki olmayan ümmet-i Muhammediyyenin (A.S.M.) o vak’ayı telakki-i bilkabûl etmesi; güneş gibi İnşikak-ı Kameri isbat eder.

ELHASIL: Buraya kadar tahkik nâmına ve hasmı ilzam hesabına idi. Bundan sonraki cümleler, hakîkat nâmına ve îmân hesabınadır. Evet, tahkik öyle dedi. Hakîkat ise diyor ki:

Semâ-yı Risâletin Kamer-i münîri olan Hâtem-i Dîvan-ı Nübüvvet, nasılki; mahbubiyyet derecesine çıkan ubûdiyetindeki velâyetin keramet-i uzmâsı ve mu’cize-i kübrâsı olan Mi’rac ile, yâni bir cism-i Arzı semâvatta gezdirmekle semâvatın sekenesine ve âlem-i ulvî ehline rüchaniyyeti ve mahbubiyyeti gösterildi ve velâyetini isbat etti. Öyle de: Arza bağlı, semâya asılı olan Kameri, bir arzlının işaretiyle iki parça ederek Arzın sekenesine, o arzlının Risâletine öyle bir mu’cize gösterildi ki: Zât-ı Ahmediyye (A.S.M.) Kamerin açılmış iki nurânî kanadı gibi; Risâlet ve velâyet gibi iki nurânî kanadiyle, iki ziyâdar cenah ile, evc-i kemalâta uçmuş; tâ Kab-ı Kavseyn’e çıkmış. Hem ehl-i semâvat, hem ehl-i Arza, medâr-ı fahr olmuştur...


Hâşiye: Yâni, altı defa icmâ’ suretinde, vukuuna dair altı hüccet vardır. Bu makam çok izaha lâyık iken, maatteessüf kısa kalmıştır.

Dinle
-