gibi Kayyûmiyet-i İlâhîyyeye işâret eden Âyetlerin bir nüktesi ve İsm-i Â’zam veyahud İsm-i Â’zamın iki ziyâsından ikinci ziyâsı veyahud İsm-i Â’zamın altı nurundan altıncı nuru olan Kayyûm isminin bir cilve-i âzamı, Zilkade ayında aklıma göründü. Eskişehir hapishânesindeki müsaadesizliğim cihetiyle o Nur-u Âzamı elbette tamamiyle beyân edemeyeceğim, fakat Hazret-i İmâm-ı Ali (R.A.), Kaside-i Ercûze’sinde “Sekine” nam-ı âlîsiyle beyân ettiği İsm-i Â’zam ve Celcelûtiye’sinde pek muhteşem isimlerle İsm-i Â’zam içinde bulunan o altı ismi en âzam, en ehemmiyetli tuttuğu için ve onların bahsi içinde kerametkârâne bize teselli verdiği için bu İsm-i Kayyûm’a dahi, evvelki beş esmâ gibi, hiç olmazsa muhtasar bir sûrette “Beş Şuâ” ile, o Nûr-u Âzama işâret edeceğiz.
Birinci Şuâ: Bu kâinatın Hâlık-ı Zülcelâli Kayyûm’dur. Yâni bizâtihi kaimdir, dâimdir, bâkidir. Bütün eşya onunla kaimdir, devam eder ve vücûdda kalır, beka bulur. Eğer kâinattan bir dakikacık olsun o nisbet-i Kayyûmiyet kesilse, kâinat mahvolur. Hem o Zât-ı Zülcelâl’in Kayyûmiyetiyle beraber Kur’ân-ı Azîmüşşan’da ferman ettiği gibi
dür. Yâni ne zâtında, ne sıfâtında, ne ef’âlinde naziri yoktur, misli olmaz, şebihi yoktur, şeriki olmaz. Evet, bütün kâinatı bütün şuûnatiyle ve keyfiyatiyle Kabza-i Rubûbiyetinde tutup, bir hâne ve bir saray hükmünde kemâl-i intizam ile tedbir ve idare ve terbiye eden bir Zât-ı Akdes’e misil ve mesîl ve şerik ve şebih olmaz, muhâldir. Evet, bir Zât ki, ona yıldızların îcadı zerreler kadar kolay gele.. ve en büyük şey en küçük şey gibi kudretine müsahhar ola.. ve hiçbir şey hiçbir şeye, hiçbir fiil hiçbir fiile mâni olmaya.. ve hadsiz efrad, bir ferd gibi nazarında hazır ola.. ve bütün sesleri birden işite.. ve umumun hadsiz hâcâtını birden yapabile.. ve kâinatın mevcûdâtındaki bütün intizamat ve mîzanların şehâdetiyle hiçbir şey, hiçbir hal, dâire-i meşiet ve iradesinden hâriç olmaya.. ve hiçbir mekânda olmadığı halde, herbir yerde ve herbir mekânda kudretiyle, ilmiyle hazır ola.. ve herşey ondan nihayet derecede uzak olduğu halde, o ise herşeye nihayet derecede yakın olabilen bir Zât-ı Hayy-ı Kayyûm-u Zülcelâl’in elbette hiçbir cihetle misli, naziri, şeriki, veziri, zıddı, niddi olmaz ve olması muhâldir. Yalnız mesel ve temsil sûretinde Şuûnat-ı Kudsiyesine bakılabilir. Risâle-i Nur’daki bütün temsilât ve teşbihat, bu mesel ve temsil nev’indendirler. İşte böyle misilsiz ve Vâcibü’l-Vücûd.. ve maddeden mücerred ve mekândan münezzeh ve tecezzisi ve inkısamı her cihetle muhâl ve tegayyür ve tebeddülü mümteni