Maahaza Hicaz matla’iyle matla’ları bir olan yerlerde, o gece yollarda bulunan kervan ve kafilelerden naklen, inşikakın vukua geldiği hakkında çok rivayetler vardır.
Üçüncü nevi mu’cizelerin reisi ve en büyüğü, Kur’ân-ı Azîmüşşan’dır ki, yedi vecihle mu’cize olduğuna mezkûr âyetle işâret edilmiştir.
Arkadaş! Şu mes’eleleri az çok fehmettin. Şimdi bu âyetin mâkabliyle olan cihet-i irtibatına bakalım:
Evet İbn-i Abbas’ın (R.A.) yetindeki “ibâdet”i tevhidle tefsir ettiğine nazaran, evvelki âyet isbat-ı tevhid hakkındadır, bu âyet de isbat-ı nübüvvet hakkındadır. Nübüvvet-i Muhammediye (A.S.M.) ise, tevhidin en büyük bir delilidir. Demek ki bu iki âyet arasında cihet-i irtibat, aralarındaki dâlliyet ve medlûliyet alâkasıdır. Yâni; biri delil, diğeri medlûldür. Nübüvvetin isbatı, ancak mu’cizeler ile olur. En büyük mu’cizesi ise, Kur’ân-ı Kerîm’dir. Evet Kur’ân’ın mu’cize olduğu, âlem-i İslâmca kabul ve tasdik edilmiş bir hakîkattır. Amma muhakkikîn-i ulemâ tarafından, Kur’ân’ın vücuh-u i’cazı hakkında ihtilaf vaki’ olmuştur. Yâni, i’cazını intâc eden cihetler çoktur. Herbir muhakkik, bir ciheti tercih ve ihtiyar etmiştir; aralarında muhalefet, müsademe yoktur. İ’cazın vecihleri:
1- Gaibden, istikbâlden haber vermesi.
2- Âyetlerinde tenakuz, tehalüf, hata bulunmaması.
3- Nazm ile nesir arasında, ediblerce gayr-ı ma’lûm bir üslûbu ihtiyar etmesi.
4- Okur-yazar olmayan bir zâttan sudûr etmesi.
5- Tâkat-ı beşeriye fevkinde ulûm ve hakâiki ihâta etmesi gibi pek çok şeylerdir. Lâkin i’cazının en yüksek vechi, nazmındaki belâgattan doğmuştur. Evet Kur’ân’ın bu nevi i’cazı, beşerin tâkatinden hariç bir derecededir. Bu hakîkatı tafsilen anlayıp kanaat hasıl etmek isteyen, bu tefsiri ve emsali eserleri ve “Yirmi Beşinci Söz”ü zeyilleriyle beraber mütalaa etsin. Fakat icmalî bir ma’lûmatı elde etmek isteyenler de, belâgatın imamları bulunan Abdülkahir-i Cürcanî, Zemahşerî, Sekkakî, Câhız’ın bu kısım i’caz hakkında üç tarîk ile beyân ettikleri ma’lûmattan, mikdar-ı kâfi ma’lûmat elde edebilir.