Çünkü, gözleriyle gördükleri şeyler, onlarca bedahet derecesine girmekle, onun hilafı onlarca muhaldir. Öyle ise, onların hissiyatına hürmeten, o gibi mes’elelerde belâgatın iktizası, ibham ve ıtlaktır ki, onlara bir şaşırtma olmasın. Fakat Kur’ân-ı Kerîm, irşâdını noksan bırakmamıştır. Bu zamanın fencilerini de istifadeden mahrum etmemek üzere, çok karine ve emârelerin vaz’iyle, hakîkatlara işâretler yapmıştır.(Haşiye)
Ey insafsız! Seni insafa da’vet ediyorum. Bir kere olan meşhur düstûru nazara almakla, zamanlariyle muhitlerinin müsaadesizliğini düşünerek, telahuk eden binlerce efkârın neticelerinden doğan şu keşfiyat-ı fenniyeyi o zamanlardaki insanların kafa mideleri alıp hazmedemediklerine dikkat edersen anlayacaksın ki; Kur’ân-ı Kerîm’in o gibi mes’elelerde ihtiyar ettiği ibham ve ıtlak yolu, ayn-ı belâgat olduğu gibi, yüksek i’cazını da isbata aşikâr bir delil olduğunu gözün kör değilse göreceksin.
Kur’ânda delâil-i akliyeye ve fennin keşfiyatına muhalif ba’zı âyetler vardır dedikleri üçüncü şübhelerine cevab: Kur’ân-ı Kerîm’de ta’kib edilen maksad-ı aslî; isbat-ı Sâni’, nübüvvet, haşir, adâlet ile ibâdet esaslarına cumhur-u nâsı irşâd ve îsal etmektir. Binâenaleyh Kur’ân-ı Kerîm’in kâinattan yaptığı bahis tebaîdir, kasdî değildir. Yâni ligayrihîdir, lizâtihî değildir. Yâni Kur’ân-ı Kerîm Cenâb-ı Hakk’ın vücûd, vahdet ve azametine istidlal sûretiyle kâinattan bahsetmiştir. Yoksa kâinatın bizzât keyfiyetini îzah etmek için değildir. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm coğrafya, kozmoğrafya gibi kasden kâinatın keyfiyetinden ma’nayı ismiyle bahseden bir fen, bir kitab değildir. Ancak kâinat sahifesinde yazılan san’at-ı İlâhîyyenin nakışları ve kudretin hilkat mu’cizeleri ve kozmoğrafyacıları hayrette bırakan nizam ve intizamla, ma’nayı harfiyle Sâni’ ve Nazzam-ı Hakîki’ye istidlal keyfiyetini öğretmek için nâzil olan bir kitabdır. Binâenaleyh san’at, kasd, nizam kâinatın her zerresinde bulunur, matlub hasıl olur. Teşekkülü nasıl olursa olsun, bizim matlubumuza taallûku yoktur. Febinâen alâ zâlik, mâdemki Kur’ân’ın kâinattan bahsi istidlal içindir ve delilin de müddeadan evvel ma’lûm olması şarttır ve delilin muhatablarca vuzuhu müstahsendir; ba’zı âyetlerin onların hissiyatına ve edebî ma’lûmatlarına imale etmesi ve benzetmesi, muktezayı belâgat ve irşâd olmaz mı? Fakat bu âyetlerin, hissiyatlarına imale etmesi mes’elesi, o hissiyata kasden delâlet etmek için değildir.
------------------------(Haşiye): Mu’cizat-ı Kur’âniye risâle-i nuriyesi tamamiyle bu hakîkatı isbat etmiş.