Ancak kinaye kabilinden o hissiyatı okşamak içindir. Maahaza hakîkata ehl-i tahkiki îsal için, karine ve emâreler vaz’edilmiştir.Meselâ eğer Kur’ân-ı Kerîm, makam-ı istidlalde şöylece demiş olsa idi ki: “Ey insanlar! Güneş’in zâhirî hareketiyle hakîki sükûnuna ve Arz’ın zâhirî sükûnuyla hakîki hareketine ve yıldızlar arasında cazibe-i umûmîyenin gâribelerine ve elektriğin acibelerine ve yetmiş unsur arasında hasıl olan imtizacata ve bir avuç su içinde binler mikrobun bulunmasına dikkat ediniz ki, bu gibi hârika şeylerden Cenâb-ı Hakk’ın herşeye kadir olduğunu anlayasınız.” deseydi; delil, müddeadan binlerce derece daha hafî, daha müşkil olurdu. Halbuki delilin müddeadan daha hafî olması, makam-ı istidlale uymaz. Maahâza onların hissiyatına imale edilen âyetler kinaye kabilinden olup, ifade ettikleri zâhirî ma’naları sıdk veya kizbe medâr olamaz. Evet görmüyor musun deki (ﺍ) hiffeti ifade ediyor. Aslı (ٯ) olsun, (ى ) olsun, ne olursa olsun bize taallûk etmez.
Hülâsa: Mâdem ki Kur’ân, bütün zamanlardaki bütün insanlara nâzil olmuştur, şu şübhe addettikleri umûr-u selâse, Kur’âna nakîse değil, Kur’ân’ın yüksek i’cazına delillerdir. Evet Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ı ta’lim eden Cenâb-ı Hakk’a kasem ederim ki; o Beşîr ve Nezîr’in (A.S.M.) basar ve basîreti, hakîkatı hayalden tefrik edememekten münezzehtir, celildir, celîdir; veya insanları kandırarak mağlatalara düşürtmekten, meslek-i âlîleri ganîdir, âlîdir, temizdir, tahirdir.
Yedinci Mes’ele: Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın izhâr ettiği mahsus ve zâhirî ve insanlarca meşhur ve ma’lûm olan hârika ve mu’cizelerinin ekserisi, Tarih ve Siyer kitablarında mezkûrdur ve aynı zamanda, muhakkikîn-i ulemâ tarafından îzah ve beyân edilmişlerdir. Binâenaleyh, tafsilâtını o kitablara havale ile yalnız o hârikaların nevi’lerini icmalen îzah edeceğiz. Evet Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın zâhirî hârikalarının herbirisi âhâdî olup mütevatir değilse de, o âhâdîlerin hey’et-i mecmûası ve çok nevi’leri, mütevatir-i bil’manadır. Yâni lafz ve ibâreleri mütevatir değilse de, manaları çok insanlar tarafından nakledilmiştir. O hârikaların nevi’leri üçtür:
Birincisi: “İrhasat” ile anılmaktadır ki, Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nübüvvetinden evvel zuhur eden hârikalardır. Mecusi Milleti’nin taptığı ateşin sönmesi, Sava Denizi’nin sularının çekilmesi, Kisra Sarayı’nın yıkılması ve gaibden yapılan tebşirler gibi şeylerdir. Sanki o hazretin (A.S.M.) zaman-ı veladeti, hassas ve kerâmet sâhibi imiş gibi o zâtın kudum ve gelmesini şu gibi hâdiseler ile tebşiratta bulunmuştur.