Îman ve Küfür | Yirmidördüncü Söz | 131
(123-132)

İşte ey nefsim! Birinci saray, bir müslümandır. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, onun kalbinde o büyük elektrik lâmbasıdır. Eğer O’nu unutsa, El’iyâzü billah kalbinden O’nu çıkarsa, hiçbir peygamberi daha kabul edemez. Belki hiçbir kemalâtın yeri, ruhunda kalamaz. Hattâ Rabbini de tanımaz. Mahiyetindeki bütün menziller ve lâtifeler, karanlığa düşer ve kalbinde müdhiş bir tahribat ve vahşet oluyor. Acaba bu tahribat ve vahşete mukabil hangi şeyi kazanıp ünsiyet edebilirsin! Hangi menfaati bulup o tahribat zararını onunla tâmir edersin? Halbuki, ecnebiler, o ikinci saraya benzerler ki, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmın nurunu kalblerinden çıkarsalar da, kendilerince bazı nurlar kalabilir veya kalabilir zannederler. Onların mânevî kemalât-ı ahlâkıyelerine medar olacak Hazret-i Mûsâ ve İsâ Aleyhisselâm’a bir nevi îmânları ve Hâlıklarına bir çeşit îtikadları kalabilir.

Ey nefs-i emmâre! Eğer desen: “Ben, ecnebî değil, hayvan olmak isterim.” Sana kaç defa söylemiştim: “Hayvan gibi olamazsın. Zîra kafandaki akıl olduğu için, o akıl geçmiş elemleri ve gelecek korkuları tokatiyle senin yüzüne, gözüne, başına çarparak dövüyor. Bir lezzet içinde bin elem katıyor. Hayvan ise, elemsiz güzel bir lezzet alır, zevkeder. Öyle ise, evvelâ aklını çıkar at, sonra hayvan ol. Hem

sille-i te’dîbini gör.”

BEŞİNCİ MEYVE: Ey nefis! Mükerreren söylediğimiz gibi; insan, şecere-i hilkatin meyvesi olduğundan, meyve gibi en uzak ve en câmi ve umuma bakar ve umumun cihetül vahdetini içinde saklar bir kalb çekirdeğini taşıyan ve yüzü kesrete, fenâya, dünyaya bakan bir mahlûktur.

Ses Yok