Îman ve Küfür | Meyve Risalesi'nden | 222
(215-235)
Rahîm-i Zülcelâli Vel’-ikramın ziyafetleri kurulmuş ve ihsanla-rının sergileri açılmış, oraya sevkiyat var diye îmân sinema-sıyla müşahede ettiğinden, derecesine göre bâki âlemin bir nevi lezzetini hissedebilir. Demek hakikî ve elemsiz lezzet yalnız îmânda ve îmân ile olabilir.
Îmânın bu dünyada dahi verdiği binler fâide ve neticelerin-den yalnız birtek fâide ve lezzetini, bu mezkûr bahsimiz münasebetiyle Gençlik Rehberi'nde bir hâşiye olarak yazılan bir temsil ile beyan edeceğiz. Şöyle ki:
Meselâ senin gayet sevdiğin birtek evlâdın sekeratta ölmek üzere iken ve me'yusâne elîm ebedî firakını düşünürken, birden Hazret-i Hızır ve Hakîm-i Lokman gibi bir doktor geldi, tiryak gibi bir mâcun içirdi; o sevimli ve güzel evlâdın gözünü açtı, ölümden kurtuldu. Ne kadar sevinç ve ferah veriyor an- larsın.
İşte o çocuk gibi sevdiğin ve ciddî alâkadar olduğun milyonlar sence mahbub insanlar o mâzi mezaristanında —senin nazarında— çürüyüp mahvolmak üzere iken birden hakikat-ı îmân, Hakîm-i Lokman gibi o büyük i'damhâne te-vehhüm edilen mezaristana kalb penceresinden bir ışık verdi. Onunla baştan başa bütün ölüler dirildiler. Ve “Biz ölmemişiz ve ölmiyeceğiz. Yine sizinle görüşeceğiz” lisan-ı hâl ile dediklerinden aldığın hadsiz sevinçler ve ferahları, îmân bu dünyada dahi vermesiyle isbat eder ki: Îmân hakikatı öyle bir çekirdektir ki, eğer tecessüm etse, bir Cennet-i Hususiye ondan çıkar, o çekirdeğin şecere-i tûbâsı olur, dedim.
O muannid döndü, dedi:
— Hiç olmazsa hayvan gibi hayatımızı keyf ve lezzetle geçirmek için sefahet ve eğlencelerle bu ince şeyleri düşün-meyerek yaşayacağız.
Ses Yok