Tılsımlar Mecmuası | Yirmiyedinci Söz'ün Zeyli Sahabeler Hakkındadır | 95
(94-102)
veya daha ziyade efdal olabilir" diye rivayetler vardır. Bu rivayetler sahihmidir? Sahih ise, hakikatları nedir?
Elcevab: Enbiyadan sonra nev'i beşerin en efdali sahabe olduğu, Ehl-i sünnet ve Cemaâtin icmâı, bir hüccet-i katıadır ki, o rivayetlerin sahih kısmı, fazilet-i cüz'iyye hakkındadır. Çünki, cüz'î fazilette ve hususî bir kemâlde, mercuh râcihe tereccüh edebilir. Yoksa Sûre-i Fethin âhirinde, sitayişkârane tavsifat-ı Rabbâniyyeye mazhar ve Tevrat ve İncil ve Kur'anın medih ve senâsına mazhar olan sahabelere, fazilet-i külliye nokta-i nazarında yetişilemez. Şu hakikatın pekçok esbab ve hikmetlerinden, şimdilik üç sebebi tazammun eden üç hikmeti beyan edeceğiz.
Birinci Hikmet: Sohbet-i Nebeviyye öyle bir iksirdir ki, bir dakikada ona mazhar bir zât, senelerle seyr ü sülûke mukabil, hakikatın envarına mazhar olur. Çünki; sohbette insibağ ve in'ikas vardır.Malûmdur ki: İn'ikas ve tebaiyyetle, o Nûr-u A'zam-ı Nübüvvetle beraber en azîm bir mertebeye çıkabilir. Nasılki, bir sultanın hizmetkârı ve onun tebaiyyeti ile, öyle bir mevkiye çıkar ki, bir şah çıkamaz. İşte şu sırdandır ki, en büyük velîler sahabe derecesine çıkamıyorlar.Hattâ Celâleddin-i Süyutî gibi, uyanık iken çok def'a sohbet-i Nebeviyyeye mazhar olan velîler, Resûl-i Ekrem (A.S.M.) ile yakazaten görüşseler ve şu âlemde sohbetine müşerref olsalar, yine sahabeye yetişemiyorlar. Çünki: Sahabelerin sohbeti, Nübüvvet-i Ahmediyye (A.S.M) nûriyle, yâni nebî olarak onunla sohbet ediyorlar. Evliyalar ise, vefât-ı nebevîden sonra Resûl-i Ekrem Aleyhisselât-ü Vesselâm'ı görmeleri velayet-i Ahmediyye (A.S.M.) nuriyle sohbettir. Demek Resul-i Ekrem Aleyhisselat-ü Vesselâm'ın onların nazarlarına temessül ve tezahür etmesi, velâyet-i Ahmediyye (A.S.M.) cihetindedir; Nübüvvet itibariyle değil. Mâdem öyledir; nübüvvet derecesi, velâyet derecesinden ne kadar yüksek ise, o iki sohbette o derece tefavüt etmek lâzım gelir. Sohbet-i Nebeviyye ne derece bir iksîr-i nûrânî olduğu bununla anlaşılır ki: Bir bedevî adam, kızını sağ olarak defnedecek derecede bir kasavet-i vahşiyânede bulunduğu halde gelip, bir saat sohbet-i Nebeviyyeye müşerref olur, daha karıncaya ayağını basamaz derecede bir şefkat-i rahîmaneyi kesbederdi. Hem câhil, vahşî bir adam, bir gün sohbet-i Nebeviyyeye mazhar olur; sonra Çin ve Hind gibi memleketlere giderdi, o mütemeddin kavimlere muallim-i hakaik ve rehber-i kemâlât olurdu.
İkinci Sebeb: Yirmiyedinci Söz'deki içtihad bahsinde beyan ve isbat edildiği gibi; sahabeler, ekseriyet-i mutlaka itibariyle, kemalât-ı insâniyyenin en âlâ derecesindedirler. Çünki, o zamanda, o inkilâb-ı azîm-i
Elcevab: Enbiyadan sonra nev'i beşerin en efdali sahabe olduğu, Ehl-i sünnet ve Cemaâtin icmâı, bir hüccet-i katıadır ki, o rivayetlerin sahih kısmı, fazilet-i cüz'iyye hakkındadır. Çünki, cüz'î fazilette ve hususî bir kemâlde, mercuh râcihe tereccüh edebilir. Yoksa Sûre-i Fethin âhirinde, sitayişkârane tavsifat-ı Rabbâniyyeye mazhar ve Tevrat ve İncil ve Kur'anın medih ve senâsına mazhar olan sahabelere, fazilet-i külliye nokta-i nazarında yetişilemez. Şu hakikatın pekçok esbab ve hikmetlerinden, şimdilik üç sebebi tazammun eden üç hikmeti beyan edeceğiz.
Birinci Hikmet: Sohbet-i Nebeviyye öyle bir iksirdir ki, bir dakikada ona mazhar bir zât, senelerle seyr ü sülûke mukabil, hakikatın envarına mazhar olur. Çünki; sohbette insibağ ve in'ikas vardır.Malûmdur ki: İn'ikas ve tebaiyyetle, o Nûr-u A'zam-ı Nübüvvetle beraber en azîm bir mertebeye çıkabilir. Nasılki, bir sultanın hizmetkârı ve onun tebaiyyeti ile, öyle bir mevkiye çıkar ki, bir şah çıkamaz. İşte şu sırdandır ki, en büyük velîler sahabe derecesine çıkamıyorlar.Hattâ Celâleddin-i Süyutî gibi, uyanık iken çok def'a sohbet-i Nebeviyyeye mazhar olan velîler, Resûl-i Ekrem (A.S.M.) ile yakazaten görüşseler ve şu âlemde sohbetine müşerref olsalar, yine sahabeye yetişemiyorlar. Çünki: Sahabelerin sohbeti, Nübüvvet-i Ahmediyye (A.S.M) nûriyle, yâni nebî olarak onunla sohbet ediyorlar. Evliyalar ise, vefât-ı nebevîden sonra Resûl-i Ekrem Aleyhisselât-ü Vesselâm'ı görmeleri velayet-i Ahmediyye (A.S.M.) nuriyle sohbettir. Demek Resul-i Ekrem Aleyhisselat-ü Vesselâm'ın onların nazarlarına temessül ve tezahür etmesi, velâyet-i Ahmediyye (A.S.M.) cihetindedir; Nübüvvet itibariyle değil. Mâdem öyledir; nübüvvet derecesi, velâyet derecesinden ne kadar yüksek ise, o iki sohbette o derece tefavüt etmek lâzım gelir. Sohbet-i Nebeviyye ne derece bir iksîr-i nûrânî olduğu bununla anlaşılır ki: Bir bedevî adam, kızını sağ olarak defnedecek derecede bir kasavet-i vahşiyânede bulunduğu halde gelip, bir saat sohbet-i Nebeviyyeye müşerref olur, daha karıncaya ayağını basamaz derecede bir şefkat-i rahîmaneyi kesbederdi. Hem câhil, vahşî bir adam, bir gün sohbet-i Nebeviyyeye mazhar olur; sonra Çin ve Hind gibi memleketlere giderdi, o mütemeddin kavimlere muallim-i hakaik ve rehber-i kemâlât olurdu.
İkinci Sebeb: Yirmiyedinci Söz'deki içtihad bahsinde beyan ve isbat edildiği gibi; sahabeler, ekseriyet-i mutlaka itibariyle, kemalât-ı insâniyyenin en âlâ derecesindedirler. Çünki, o zamanda, o inkilâb-ı azîm-i
Ses Yok