Sözler | Dokuzuncu Söz | 45
(40-47)

hem Saltanat-ı Rubûbiyyetin dellâlı ve mübelliğ-i marziyyâtı ve Kitab-ı Kâinatın tercüman-ı âyâtı olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ın Risâletine şehadet etmek demek olan mağrib namazını kılmak ne kadar lâtif, nazif bir vazife, ne kadar aziz, leziz bir hizmet, ne kadar hoş ve güzel bir ubûdiyyet, ne kadar ciddî bir hakikat ve bu fâni misafirhanede bâkiyane bir sohbet ve dâimâne bir saadet olduğunu anlamayan adam, nasıl adam olabilir!

İşâ vaktinde ki o vakit, gündüzün ufukta kalan bâkiyye-i âsârı dahi kaybolup, gece âlemi, kâinatı kaplar.

olan Kadîr-i Zülcelâl’in o beyaz sahifeyi bu siyah sahifeye çevirmesindeki Tasarrufat-ı Rabbâniyyesiyle yazın müzeyyen yeşil sahifesini, kışın bârid beyaz sahifesine çevirmesindeki

olan Hakîm-i Zülkemâl’in İcraat-ı İlâhiyyesini hatırlatır. Hem mürur-u zamanla ehl-i kuburun bâkiyye-i âsârı dahi şu dünyadan kesilmesiyle bütün bütün başka âleme geçmesindeki “Hâlık-ı mevt ve hayat”ın şuunat-ı İlâhiyyesini andırır. Hem dar ve fâni ve hakir dünyanın tamamen harab olup, azîm sekeratıyla vefat edip, geniş ve bâki ve âzametli âlem-i âhiretin inkişafında “Hâlık-ı Arz ve Semâvat”ın Tasarrufat-ı Celâliyyesini ve Tecelliyat-ı Cemâliyyesini andırır, hatırlattırır bir zamandır. Hem şu kâinatın Mâlik ve Mutasarrıf-ı Hakikîsi, Mâbud ve Mahbub-u Hakikîsi o zât olabilir ki; gece gündüzü, kış ve yazı, dünya ve âhireti, bir kitabın sahifeleri gibi sühuletle çevirir, yazar bozar, değiştirir. Bütün bunlara hükmeder bir Kadîr-i Mutlak olduğunu isbat eden bir vaziyettir. İşte nihayetsiz âciz, zaîf, hem nihayetsiz fakir, muhtaç, hem nihayetsiz bir istikbâl zulümatına dalmakta, hem nihayetsiz hâdisat içinde çalkanmakta olan ruh-u beşer, yatsı namazını kılmak için şu mânâdaki işâ’da İbrahimvari

deyip Mâbud-u Lemyezel, Mahbub-u Layezal’in dergâhına namaz ile iltica edip ve şu fâni âlemde ve fâni ömürde ve karanlık dünyada ve karanlık istikbalde, bir Bâki-i Sermedî ile münacat edip bir parçacık bir sohbet-i bâkiyye, birkaç dakikacık bir ömr-ü bâki içinde dünyasına nur serpecek, istikbalini ışıklandıracak, mevcûdâtın ve ahbabının firak ve zevalinden neş’et eden yaralarına merhem sürecek olan Rahmân-ı Rahîm’in iltifat-ı rahmetini ve nur-u hidâyetini görüp istemek;

Dinle
-