elbette nev-i beşer; bütün bütün aklını kaybetmezse, maddi veya ma’nevî bir kıyamet başlarına kopmazsa; İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’anı kabûl etmeğe çalışan meşhur hatipleri ve Amerika’nın dîn-i hakkı arayan ehemmiyetli cem’iyyeti gibi; rûy-i zeminin geniş kıt’aları ve büyük hükümetleri Kur’an-ı Mu’ciz-ül-Beyânı arayacaklar ve hakîkatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlariyle sarılacaklar. Çünkü bu hakîkat noktasında kat’iyyen Kur’anın misli yoktur ve olamaz ve hiçbir şey bu mu’cize-i ekberin yerini tutamaz.
Sâniyen: Mâdem Risâle-i Nur, bu mu’cize-i kübrânın elinde bir elmas kılınç hükmünde hizmetini göstermiş ve muannid düşmanlarını teslime mecbur etmiş. Hem kalbi, hem ruhu, hem hissiyatı tam tenvir edecek ve ilâçlarını verecek bir tarzda hazine-i Kur’aniyyenin dellâllığını yapan ve Ondan başka me’hazı ve mercii olmayan ve bir mu’cize-i ma’nevîyyesi bulunan Risâle-i Nur, o vazifeyi tam yapıyor ve aleyhindeki dehşetli propagandalara ve gayet muannid zındıklara tam galebe çalmış ve dalâletin en sert kuvvetli kalesi olan tabiatı, “Tabiat Risâlesi”yle parça parça etmiş ve gafletin en kalın ve boğucu ve geniş daire-i âfâkında ve fennin en geniş perdelerinde “Asâ-yı Mûsa”daki Meyvenin Altıncı Mes’elesi ve Birinci, İkinci, Üçüncü, Sekizinci Hüccetleriyle gayet parlak bir tarzda gafleti dağıtıp nur-u tevhidi göstermiş.