Evet der:
“Güneş döner.” Bu döner tâbiriyle; kış yaz, gece gündüzün deveranındaki muntâzam tasarrufat-ı kudreti ihtar ile âzamet-i Sânii ifham eder. İşte bu dönmek hakikatı ne olursa olsun, maksud olan ve hem mensuc, hem meşhud olan intizâma tesir etmez. Hem der:
Şu sirac tâbiriyle, âlemi bir kasır sûretinde, içinde olan eşya ise; insâna ve zîhayata ihzâr edilmiş müzeyyenat ve mat’umat ve levazımat olduğunu ve Güneş dahi musahhar bir mumdar olduğunu ihtar ile rahmet ve ihsan-ı Hâlıkı ifham eder. Şimdi bak: Şu sersem ve geveze felsefe ne der? Bak diyor ki:
“Güneş, bir kitle-i azîme-i mayia-yi nâriyedir. Ondan fırlamış olan seyyaratı etrafında döndürüp, cesameti bu kadar, mâhiyeti böyledir şöyledir.” Muvahhiş bir dehşetten, müdhiş bir hayretten başka, ruha bir kemâl-i ilmî vermiyor. Bahs-i Kur’an gibi etmiyor. Buna kıyasen bâtınen kof, zâhiren mutantan felsefî mes’elelerin ne kıymette olduğunu anlarsın. Onun şâşaa-i sûriyesine aldanıp, Kur’anın gayet mu’ciznümâ beyânına karşı hürmetsizlik etme!..
İHTAR: Arabî Risale-i Nur’da Ondördüncü Reşha’nın Altı Katresi, bâhusus Dördüncü Katre’nin Altı Nüktesi; Kur’an-ı Hakîm’in kırk kadar enva’-ı i’cazından onbeşini beyân eder. Ona iktifaen burada ihtisar ettik. İstersen O’na müracaat et, bir hazine-i mu’cizât bulursun...