Sözler | YirmiÜçüncü Söz | 312
(311-331)

İşte öyle antika bir san’at, antikacıların çarşısına gidilse, hârika-pişe ve pek eski hünerver san’atkârına nisbet ederek o san’atkârı yâd etmekle ve o san’atla teşhir edilse, bir milyon fiatla satılır. Eğer kaba demirciler çarşısına gidilse, beş kuruşluk bir demir bahasına alınabilir.

İşte insân, Cenâb-ı Hakk’ın böyle antika bir san’atıdır ve en nazik ve nâzenin bir mu’cize-i kudretidir ki; insânı, bütün Esmâsının cilvesine mazhar ve nakışlarına medâr ve kâinata bir misâl-i musağğar sûretinde yaratmıştır.

Eğer nur-u îman, içine girse, üstündeki bütün mânidar nakışlar, o ışıkla okunur. O mü’min, şuur ile okur ve o intisabla okutur. Yâni; Sâni’-i Zülcelâl’in masnuuyum, mahlûkuyum, rahmet ve keremine mazharım gibi mânâlarla İnsândaki san’at-ı Rabbâniyye tezahür eder. Demek Sâniine intisabdan ibaret olan îman; insândaki bütün âsâr-ı san’atı izhar eder. İnsanın kıymeti, o san’at-ı Rabbâniyyeye göre olur ve âyine-i Samedâniyye itibariyledir. O halde şu ehemmiyetsiz olan insân, şu itibarla bütün mahlûkat üstünde bir muhatâb-ı İlâhî ve Cennet’e lâyık bir misafir-i Rabbanî olur.

Eğer kat’-ı intisabdan ibaret olan küfür, insânın içine girse; o vakit bütün o mânidar nukuş-u Esmâ-i İlâhiyye karanlığa düşer, okunmaz. Zira Sâni’ unutulsa, Sânia müteveccih mânevî cihetler de anlaşılmaz. Âdeta baş aşağı düşer. O mânidar âlî san’atların ve mânevî âlî nakışların çoğu gizlenir. Bâki kalan ve göz ile görülen bir kısmı ise; süflî esbaba ve tabiata ve tesadüfe verilip, nihayet sukut eder. Herbiri birer parlak elmas iken, birer sönük şişe olurlar. Ehemmiyeti yalnız madde-i hayvaniyyeye bakar. Maddenin gayesi ve meyvesi ise; dediğimiz gibi: kısacık bir ömürde hayvanatın en âcizi ve en muhtacı ve en kederlisi olduğu bir halde yalnız cüz’î bir hayat geçirmektir. Sonra tefessüh eder gider. İşte küfür, böyle mahiyyet-i insânîyyeyi yıkar, elmastan kömüre kalbeder.

İKİNCİ NOKTA: Îman nasılki bir nurdur, insânı ışıklandırıyor, üstünde yazılan bütün mektûbât-ı Samedâniyyeyi okutturuyor. Öyle de, kâinatı dahi ışıklandırıyor. Zaman-ı mâzi ve müstakbeli, zulümattan kurtarıyor. Şu sırrı, bir vâkıada

âyet-i kerîmesinin bir sırrına dair gördüğüm bir temsil ile beyân ederiz. Şöyle ki:

Dinle
-