Sözler | YirmiBeşinci Söz | 390
(365-462)

Evet, Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyân, çok hakaik-i gamızayı nazar-ı umumîyi okşayacak, hiss-i âmmeyi rencide etmeyecek, fikr-i avâmı taciz edip yormayacak bir sûrette basitane ve zâhirane söylüyor, ders veriyor. Nasıl bir çocukla konuşulsa, çocukça tâbirat istimal edilir. Öyle de:

denilen mütekellim üslûbun da muhatâbın derecesine sözüyle nüzul edip öyle konuşan esalib-i Kur’aniyye, en mütebahhir hükemânın fikirleriyle yetişemediği hakaik-i gamıza-i İlâhiyye ve esrar-ı Rabbâniyyeyi müteşabihat sûretinde bir kısım teşbihat ve temsilât ile en ümmî bir âmiye ifham eder. Meselâ:

bir temsil ile rubûbiyyet-i İlâhiyyeyi saltanat misâlinde ve âlemin tedbirinde mertebe-i rubûbiyyetini, bir Sultanın taht-ı saltanatında durup icra-yı hükûmet ettiği gibi bir misâlde gösteriyor. Evet, Kur’an, bu kâinat Hâlık-ı Zülcelâlinin kelâmı olarak rubûbiyyetinin mertebe-i âzamından çıkarak, umum mertebeler üstüne gelerek, o mertebelere çıkanları irşad ederek, yetmişbin perdelerden geçerek, o perdelere bakıp tenvir ederek, fehm ve zekâca muhtelif binler tabaka muhatâblara feyzini dağıtıp ve nurunu neşrederek kabiliyetçe ayrı ayrı asırlar, karnlar üzerinde yaşamış ve bu kadar mebzuliyetle mânâlarını ortaya saçmış olduğu halde kemâl-i şebabetinden, gençliğinden zerre kadar zayi’ etmeyerek gayet taravette, nihayet letafette kalarak gayet sühuletli bir tarzda, sehl-i mümteni’ bir sûrette, her âmiye anlayışlı ders verdiği gibi; aynı derste, aynı sözlerle fehimleri muhtelif ve dereceleri mütebayin pek çok tabakalara dahi ders verip ikna eden, işba’ eden bir kitab-ı mu’ciznümânın hangi tarafına dikkat edilse, elbette bir lem’a-i i’câz görülebilir.

Elhasıl: Nasıl “Elhamdülillâh” gibi bir lafz-ı Kur’anî okunduğu zaman dağın kulağı olan mağarasını doldurduğu gibi; aynı lafz, sineğin küçücük kulakçığına da tamamen yerleşir. Aynen öyle de: Kur’anın mânâları, dağ gibi akılları işba’ ettiği gibi, sinek gibi küçücük basit akılları dahi aynı sözlerle tâlim eder, tatmin eder. Zira Kur’an, bütün ins ve cinnin bütün tabakalarını îmânâ davet eder. Hem umumuna îmanın ulûmunu tâlim eder, isbat eder. Öyle ise, avâmın en ümmîsi havassın en ehassına omuz omuza, diz dize verip beraber ders-i Kur’anîyi dinleyip istifâde edecekler.

Dinle
-