Üçüncü Meziyyet-i Cezâlet: Bâzan Kur’an, Cenâb-ı Hakk’ın fiillerini tafsil ediyor. Sonra bir fezleke ile icmâl eder. Tafsiliyle kanaat verir, icmâl ile hıfzettirir, bağlar. Meselâ:
İşte Hazret-i Yusuf ve ecdadına edilen ni’metleri şu âyetle işaret eder. Der ki: Sizi bütün insânlar içinde makam-ı nübüvvetle serfiraz, bütün silsile-i enbiyayı, silsilenize rabtedip, silsilenizi nev’-i beşer içinde bütün silsilenin serdarı; hânedânınızı ulûm-u İlâhiyye ve hikmet-i Rabbâniyyeye bir hücre-i tâlim ve hidâyet sûretinde getirip o ilim ve hikmetle dünyanın saadetkârane saltanatını, âhiretin saadet-i ebediyyesiyle sizde birleştirmek, seni ilim ve hikmetle Mısır’a hem aziz bir reis, hem âlî bir nebi, hem hakîm bir mürşid etmek olan ni’met-i İlâhiyyeyi zikr ve ta’dad edip; ilim ve hikmet ile onu, âbâ ve ecdadını mümtaz ettiğini zikrediyor. Sonra, “Senin Rabbin Alîm ve Hakîm’dir” der. Onun Rubûbiyyeti ve hikmeti iktiza eder ki, seni ve âbâ ve ecdadını Alîm, Hakîm ismine mazhar etsin. İşte o mufassal ni’metleri, şu fezleke ile icmâl eder.
Hem meselâ:
İşte şu âyet Cenâb-ı Hakk’ın, nev’-i beşerin hayat-ı içtimaiyyesindeki tasarrufatını şöyle gösteriyor ki; izzet ve zillet, fakr ve servet doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakk’ın meşietine ve iradesine bağlıdır. Demek, “Kesret-i tabakatın en dağınık tasarrufatına kadar, meşiet ve takdir-i İlâhiyye iledir. Tesadüf karışamaz.” Şu hükmü verdikten sonra insânîyyet hayatında en mühim iş, onun rızkıdır. Şu âyet, beşerin rızkını doğrudan doğruya Rezzak-ı Hakikî’nin hazine-i Rahmetinden gönderdiğini bir-iki mukaddeme ile isbat eder. Şöyle ki: Der: “Rızkınız, yerin hayatına bağlıdır. Yerin dirilmesi ise, bahara bakar. Bahar ise, Şems ve Kamer’i teshir eden, gece ve gündüzü çeviren Zâtın elindedir. Öyle ise bir elmayı, bir adama hakikî rızk olarak vermek; bütün yeryüzünü bütün meyvelerle dolduran O Zât verebilir. Ve O, ona hakikî Rezzak olur.”