İşte kuvvet ve iradeyi tazammun eden hakikî ve nâfiz şu emirlerin kuvvet ve ulviyetine bak. Sonra insânların:
gibi sûret-i emirde cemadata hezeyanvari muhaveresi, hiç o iki emre kabil-i kıyas olabilir mi!.. Evet, temenniden neş’et eden arzular ve o arzulardan neş’et eden fuzûliyâne emirler nerede!.. Hakîkat-ı âmiriyyetle muttasıf bir âmirin iş başında hakîkat-ı emri nerede!.. Evet emri nâfiz büyük bir âmirin muti’ ve büyük bir ordusuna Arş emri nerede!.. Ve şöyle bir emir, âdi bir neferden işitilse; iki emir sûreten bir iken, mânen bir neferle bir ordu kumandanı kadar farkı var. Meselâ:
Hem meselâ:
Şu iki âyette iki emrin kuvvet ve ulviyetine bak. Sonra beşerin emirler nev’indeki kelâmına bak. Acaba yıldız böceğinin Güneş’e nisbeti gibi kalmıyorlar mı!.. Evet hakikî bir mâlikin iş başındaki bir tasviri ve hakikî bir san’atkârın işlediği vakit san’atına dair verdiği beyânâtı ve hakikî bir mün’imin ihsan başında iken beyân ettiği ihsanatı, yâni, kavl ile fiili birleştirmek, kendi fiilini hem göze, hem kulağa tasvir etmek için şöyle dese: “Bakınız! İşte bunu yaptım, böyle yapıyorum. İşte bunu bunun için yaptım. Bu böyle olacak, bunun için işte bunu böyle yapıyorum.” Meselâ:
Kur’anın semâsında şu sûrenin burcunda parlayan yıldız-misâl Cennet meyveleri gibi şu tasviratı, şu ef’alleri içindeki intizâm-ı belâgatla çok tabaka haşrin delâilini zikredip neticesi olan haşri tâbiri ile isbat edip sûrenin başında haşri inkâr edenleri ilzam etmek nerede!.. İnsânların fuzûliyâne onlarla teması az olan ef’alden bahisleri nerede!.. Taklid sûretinde çiçek resimleri; hakikî, hayatdar çiçeklere nisbeti derecesinde olamaz.