Mâdem âlem-i beka, şu âlem-i fenâdan yapılacaktır. Elbette anasır-ı esasiyyesi, bekaya ve ebede gidecektir. Evet Cennet-Cehennem; şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden dalının iki meyvesidir ve şu silsile-i kâinatın iki neticesidir ve şu seyl-i şuûnatın iki mahzenidir ve ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcûdâtın iki havzıdır ve lûtuf ve kahrın iki tecelligâhıdır ki; dest-i kudret bir hareket-i şedide ile kâinatı çalkaladığı vakit, o iki havuz münâsib maddelerle dolacaktır.
Şu Remizli Nükte’nin sırrı şudur ki:
Hakîm-i Ezelî inâyet-i sermediyye ve hikmet-i ezeliyyenin iktizası ile, şu dünyayı tecrübeye mahal ve imtihana meydan ve Esmâ-i Hüsnâsına âyine ve kalem-i kader ve kudretine sahife olmak için yaratmış ve tecrübe ve imtihan ise neşvünemaya sebebdir. O neşvünema ise, istidadların inkişafına sebebdir. O inkişaf ise, kabiliyetlerin tezahürüne sebebdir. O kabiliyetlerin tezahürü ise, hakaik-i nisbiyyenin zuhuruna sebebdir. Hakaik-i nisbiyyenin zuhuru ise, Sâni’-i Zülcelâl’in Esmâ-i Hüsnâsının nukuş-u tecelliyatını göstermesine ve kâinatı mektûbât-ı Samedâniyye sûretine çevirmesine sebebdir. İşte şu sırr-ı imtihan ve sırr-ı teklif iledir ki; ervâh-ı âliyyenin elmas gibi cevherleri, ervâh-ı sâfilenin kömür gibi maddelerinden tasaffi eder, ayrılır...
İşte bu mezkûr sırlar gibi daha bilmediğimiz çok ince, âlî hikmetler için, âlemi bu sûrette irade ettiğinden şu âlemin tagayyür ve tahavvülünü dahi o hikmetler için irade etti. Tahavvül ve tagayyür için zıtları birbirine hikmetle karıştırdı ve karşı karşıya getirdi. Zararları menfaatlara mezcederek, şerleri hayırlara idhal ederek, çirkinlikleri güzelliklerle cem’ederek, hamur gibi yoğurarak şu kâinatı tebeddül ve tagayyür kanununa ve tahavvül ve tekâmül düsturuna tâbi kıldı. Vaktaki meclis-i imtihan kapandı. Tecrübe vakti bitti. Esmâ-i hüsnâ hükmünü icra etti. Kalem-i kader, mektûbatını tamamıyla yazdı. Kudret, nukuş-u san’atını tekmil etti. Mevcûdât, vezaifini îfâ etti. Mahlûkat, hizmetlerini bitirdi. Herşey, mânâsını ifade etti. Dünya, âhiret fidanlarını yetiştirdi. Zemin, Sâni’-i Kadîr’in bütün mu’cizât-ı kudretini, umum havârik-ı san’atını teşhir edip gösterdi. Şu âlem-i fena, sermedî manzaraları teşkil eden levhaları zaman şeridine taktı. O Sâni’-i Zülcelâl’in hikmet-i sermediyyesi ve inâyet-i ezeliyyesi; o imtihan neticelerini, o tecrübenin neticelerini, o Esmâ-i Hüsnasının tecellilerinin hakîkatlarını, o kalem-i kader mektûbâtının hakaikını, o nümûne-misâl nukuş-u san’atının asıllarını, o vezaif-i mevcûdâtın faidelerini, gayelerini, o hidemat-ı mahlûkatın ücretlerini ve o kelimât-ı kitab-ı kâinatın ifade ettikleri mânaların hakîkatlarını ve istîdad çekirdeklerinin sünbüllenmesini ve bir mahkeme-i kübrâ açmasını ve dünyadan alınmış misâlî manzaraların göstermesini