Sözler | OtuzBirinci Söz | 570
(559-589)

Elhasıl: Esîrden yapılmış; elektrik, ziyâ, hararet, câzibe gibi, seyyalât-ı lâtifenin medârı olmuş ve hadîste

işaretiyle, seyyarat ve nücumun harekâtına müsaid olmuş ve Samanyolu denilen

dan tâ en yakın seyyareye kadar, muhtelif vaziyet ve teşekkülde yedi tabaka, herbir tabaka âlem-i Arzdan, tâ âlem-i Berzaha, âlem-i misâle; tâ âlem-i âhirete kadar birer âlemin damı hükmünde birer semanın bulunması, hikmeten, aklen iktiza eder.

Hem hatıra gelir ki: Ey mülhid! Sen dersin: “Bin müşkülât ile tayyare vasıtasıyla ancak bir-iki kilometre yukarıya çıkılabilir. Nasıl, bir insân cismiyle binler sene mesafeyi birkaç dakika zarfında kat’eder, gider, gelir?.”

Biz de deriz: Arz gibi ağır bir cisim, fenninizce hareket-i seneviyyesiyle bir dakikada takriben yüz seksen sekiz saat mesafeyi keser. Takriben yirmibeş bin senelik mesafeyi, bir senede kat’ediyor. Acaba, şu muntâzam harekâtı ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kadîr-i Zülcelâl; bir insânı, arşa getiremez mi! Şemsin cazibesi denilen bir kanun-u Rabbânî ile Mevlevî gibi etrafında pek ağır olan cism-i arzı gezdiren bir hikmet, cazibe-i rahmet-i Rahmân ile ve incizab-ı muhabbet-i Şems-i Ezel ile bir cism-i insânı berk gibi Arş-ı Rahmân’a çıkaramaz mı!

Yine hatıra gelir ki: Diyorsun: “Haydi çıkabilir.. Niçin çıkmış? Ne lüzumu var? Velîler gibi ruh ve kalbi ile gitse, yeter?”

Biz de deriz ki: Mâdem Sâni-i Zülcelâl, mülk ve melekûtundaki âyât-ı acîbesini göstermek ve şu âlemin tezgâh ve menba’larını temâşâ ettirmek ve a’mâl-i beşeriyyenin netaic-i uhreviyyesini irae etmek istemiş. Elbette âlem-i mubsıratın anahtarı hükmünde olan gözünü ve mesmuat âlemindeki âyâtı temâşâ eden kulağını, Arşa kadar beraber alması lâzım geldiği gibi; ruhunun hadsiz vezaife medâr olan âlât ve cihazâtının makinesi hükmünde olan cism-i mübârekini dahi, tâ Arşa kadar beraber alması mukteza-yı akıl ve hikmettir. Nasılki cennette, hikmet-i İlâhiyye cismi ruha arkadaş ediyor. Çünki: Pekçok vezaif-i ubûdiyyete ve hadsiz lezâiz ve âlâma medâr olan ceseddir. Elbette o cesed-i mübârek, ruha arkadaş olacaktır. Mâdem cennete cisim, ruh ile beraber gider. Elbette cennet-ül-Me’va gövdesi olan Sidret-ül Münteha’ya uruc eden Zât-ı Ahmediyye (A.S.M.) ile cesed-i mübârekini refakat ettirmesi, aynı hikmettir.

Dinle
-