Benden ne istiyor, anlasa idim. Benden onun hoşuna gideni bilse idim.” der. Acaba bütün mev-cûdât kabza-i tasarrufunda ve bütün mevcûdâttaki cemâl ve kemâlât, O’nun cemâl ve kemâline nisbeten zayıf bir gölge ve her anda nihayetsiz cihetlerle O’na muhtaç ve nihayetsiz ihsanlarına mazhar olan beşer, ne derece O’nun marziyyatını ve arzularını anlamak hususunda hâhişger ve merak-aver olması lâzım olduğunu anlarsın.
İşte Zât-ı Ahmediyye (A.S.M.) yetmiş bin perde arkasında O Sultan-ı Ezel ve Ebed’in marziyyatını doğrudan doğruya Mi’rac semeresi olarak hakkalyakîn işitip, getirip beşere hediye etmiştir.
Evet, beşer, Kamer’deki hâli anlamak için ne kadar merak eder ki: Biri gidip, dönüp haber verse. Hem ne kadar fedâkârlık gösterir. Eğer anlasa, ne kadar hayret ve meraka düşer. Halbuki Kamer, öyle bir Mâlik-ül Mülk’ün memleketinde geziyor ki: Kamer, bir sinek gibi Küre-i Arz’ın etrafında pervaz eder. Küre-i Arz, pervane gibi Şems’in etrafında uçar. Şems, binler lâmbalar içinde bir lâmbadır ki; o Mâlik-ül Mülk-ü Zülcelâl’in bir misafirhanesinde mumdarlık eder. İşte Zât-ı Ahmediyye (A.S.M.) öyle bir Zât-ı Zülcelâl’in şuunatını ve acaib-i san’atını ve âlem-i bekada hazain-i rahmetini görmüş, gelmiş, beşere söylemiş. İşte beşer, bu Zâtı kemâl-i merak ve hayret ve muhabbetle dinlemezse, ne kadar hilaf-ı akıl ve hikmetle hareket ettiğini anlarsın.
ÜÇÜNCÜ MEYVE:
Saadet-i ebediyyenin definesini görüp, anahtarını alıp getirmiş, cin ve inse hediye etmiştir. Evet Mi’rac vasıtasiyle ve kendi gözüyle Cennet’i görmüş ve Rahmân-ı Zülcelâl’in rahmetinin bâkî cilvelerini müşahede etmiş ve saadet-i ebediyyeyi kat’iyyen, hakkalyakîn anlamış, saadet-i ebediyyenin vücudunun müjdesini cin ve inse hediye etmiştir ki: Bîçâre cin ve ins, kararsız bir dünyada ve zelzele-i zevâl ve firak içindeki mevcudatı, seyl-i zaman ve harekât-ı zerrat ile adem ve firak-ı ebedî denizine döküldüğü olan vaziyet-i mevhume-i canhıraşânede oldukları hengâmda; şöyle bir müjde, ne kadar kıymetdar olduğu ve idam-ı ebedî ile kendilerini mahkûm zanneden fâni cin ve insin kulağında öyle bir müjde, ne kadar saadet-âver olduğu târif edilmez. Bir adama, idam edileceği anda, onun afvıyla kurb-u şâhânede bir saray verilse, ne kadar sürura sebebdir. Bütün cin ve ins adedince böyle sürurları topla, sonra bu müjdeye kıymet ver...