Sözler | OtuzÜçüncü Söz | 688
(653-690)

Öyle de:

Cenâb-ı Hakk’ın mâdem O’nun bir kanun-u emri olan ruh, küçük bir âlem olan insân cisminde ve âzasında bu vaziyeti gösteriyor. Elbette âlem-i ekber olan kâinatta o Zât-ı Vâcib-ül Vücûd’un irade-i külliyyesine ve kudret-i mutlakasına hadsiz fiiller, hadsiz sadalar, hadsiz dualar, hadsiz işler, hiçbir cihette O’na ağır gelmez. Birbirine mâni olmaz. O Hâlık-ı Zülcelâl’i meşgul etmez, şaşırtmaz. Bütününü birden görür, bütün sesleri birden işitir. Yakın uzak birdir. İsterse, bütününü birinin imdadına gönderir. Her şey ile her şey’i görebilir, seslerini işitebilir. Ve her şey ile herşey’i bilir ve hâkezâ...

ÜÇÜNCÜ NOKTA: Hayatın pek mühim bir mâhiyeti ve ehemmiyetli bir vazifesi var. Fakat o bahis, hayat penceresinde ve Yirminci Mektub’un Sekizinci Kelimesinde tafsili geçtiğinden ona havale edip yalnız bunu ihtar ederiz ki:

Hayatta hissiyat sûretinde kaynayan memzuç nakışlar; pekçok esmâ ve şuunât-ı zâtîyyeye işaret eder. Gayet parlak bir surette Hayy-ı Kayyûm’un şuunât-ı zâtîyyesine âyinedârlık eder. Şu sırrın îzahı, Allah’ı tanımayanlara ve daha tam tasdik etmeyenlere karşı zamanı olmadığından kapıyı kapıyoruz...

Otuz ikinci Pencere

Şu pencere, semâ-i Risaletin güneşi, belki güneşler güneşi olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın penceresidir. Şu gayet parlak ve pek büyük ve çok nuranî pencere Otuzbirinci Söz olan Mi’rac Risalesiyle, Ondokuzuncu Söz olan Nübüvvet-i Ahmediyye (Aleyhissalâtü Vesselâm) Risalesinde ve ondokuz işaretli olan Ondokuzuncu Mektub’da, ne derece nuranî ve zâhir olduğu isbat edildiğinden, o iki Sözü ve o Mektubu ve o Mektubun On dokuzuncu İşaretini bu makamda düşünüp, sözü onlara havale edip, yalnız deriz ki:

Dinle
-