Sözler | KONFERANS | 765
(747-774)

Bediüzzaman ise, “Kâinattaki zevâl, firak ve adem zâhirîdir. Hakîkatta firak yok, visal var. Zevâl ve adem yok, teceddüd var. Ve kâinatta her şey, bir nevi bekaya mazhardır. Ölüm, bu âlem-i fâniden âlem-i bâkiye gitmektir. Ölüm, ehl-i hidâyet ve ehl-i Kur’an için, öteki âleme gitmiş eski dost ve ahbablarına kavuşmağa vesiledir. Hem hakikî vatanlarına girmeye vâsıtadır. Hem zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinâna bir dâvettir. Hem Rahmân-ı Rahîm’in fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir. Hem vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem ubûdiyyet ve imtihanın tâlim ve tâlimatından bir paydostur. Azrâil Aleyhisselâm bugün gelse, hoş geldin, safâ geldin diye gülerek karşılayacağım.” diyor.

Bediüzzaman, beşeri Risâle-i Nur’la sefâhet ve dalâletten kurtarırken, korku ve dehşet vermek tarzını tâkib etmiyor. Gayr-ı meşru bir lezzetin içinde, yüz elemi gösterip, hissi mağlûb ediyor. Kalb ve ruhu hissiyata mağlûb olmaktan muhafaza ediyor. Risâle-i Nur’da müvazenelerle küfür ve dalâlette, bir zakkum-u Cehennem tohumu olduğunu ve dünyada dahi Cehennem azabları çektirdiğini ve îman ve İslâmiyet ve ibâdette, bir Cennet çekirdeği ve leziz lezzetler ve zevkler ve Cennet meyveleri bulunduğunu, dünyada dahi bir nevi mükâfata nâil eylediğini isbat ediyor.

Risâle-i Nur nifak ve şikakı, tefrikayı, fitne ve fesadı kaldırıp; kardeşliği, uhuvvet-i diniyyeyi, tesânüd ve teavünü yerleştirir. Risâle-i Nur mesleğinin bir esası da budur. Risâle-i Nur gurur ve kibir ve hodfüruşluk ve zillet gibi ahlâk-ı seyyieden kurtararak, tevâzu’ ve mahviyet ve izzet ve vakar gibi güzel ahlâklara sahib kılar.

Risâle-i Nur, insân olan bir insâna, acz ve fakrını derk ettirir. Bediüzzaman der ki: “İnsân, acz ve fakrını anlamakla, tam Müslüman ve abd olur.”

Bu dinsizleri mağlub etmek için, yeni tahsili de yapalım diyenler veya yapanlar, Nur risâlelerini devam ve sebatla mütâlaa ederek, bu hedeflerine vâsıl olurlar ve çâre-i yegâne de budur. Hem böylelikle, mekteb mâlûmatları da maârif-i İlâhiyyeye inkılâb eder.

Dinle
-