Sözler | KONFERANS | 762
(747-774)

        Hunhar din düşmanlarının, dünyevî satvet ve şevketleri, Bediüzzaman’ı kat’iyyen atâlete düşürtememiştir. “Vazifem Kur’ana hizmettir. Galib etmek, mağlûb etmek Cenâb-ı Hakk’a âittir.” diye îman ederek, bir an bile faaliyetten geri kalmamıştır. Evet Hazret-i Üstad, öyle bir himmet-i azîmeye mâliktir ki; ona icra edilen müdhiş mezâlim, bu himmetin mukabilinde tesirsiz kalmağa mahkûm olmuştur.

Bediüzzaman, arz ve semâvattaki mevcûdâtı, hayret ve istihsanla temâşa eder. Kırlarda ve dağlarda husûsan bahar mevsiminde çok gezinti yapar. O seyrangâhlarda zihnen meşguliyet ve dakik bir tefekkür ve daimî bir huzur hâlindedir. Ağaç ve nebâtat ve çiçekleri

“Ne güzel yaratılmışlar” diyerek, ibret nazarıyla onları seyreder; kâinat kitabını okur. Her â’za ve hâsseleri gibi, gözünü de daima Cenâb-ı Hak hesabına ve izni dairesinde çalıştırır. Gözü, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir mütalâacısı ve şu âlemdeki mu’cizât-ı san’at-ı Rabbâniyyenin bir seyircisidir. Ve şu küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin bir mübârek arısı derecesindedir.

Üstad, hususî hayatında mütevâzi, vazife başında vakurdur. Tevâzu ve mahviyette nümûne-i misâl olacak bir mertebededir. Bu mevzuda der ki: “Bir nefer nöbette iken, baş kumandan da gelse, silâhını bırakmayacak. Ben Kur’anın bir hizmetkârı ve bir neferiyim. Vazife başında iken karşıma kim çıkarsa çıksın, hak budur derim, başımı eğmem.”

Hülâsa olarak arz ederiz ki: Bediüzzaman, ihlâs-ı tâmmeye mâlik, hârikulâde, hakikî bir müfessir-i Kur’andır. Hem ihlas-ı etemme vâsıl olmuş, kahraman ve yektâ bir hâdim-i Kur’andır. Risâle-i Nur’un müellifi olmak itibariyle; hem bir mütekellim-i âzamdır, hem ilimde gayet derecede mütebahhir ve râsih, muhakkik ve müdakkik bir allâmedir, hem ilm-i Mantıkın yüksek, nazîrsiz bir üstadıdır.

Ta’lîkat namındaki te’lifâtı, Mantıkta bir şâheserdir. Hem mümtaz ve hak-perest ve hakîkatbîn bir dâhîdir, hem Kur’anla barışık müstakim felsefenin hakîkat-perver bir feylesofudur, hem nazîrsiz bir sosyolog (içtimaiyatçı) ve bir psikolog (ruhiyatçı) ve bir pedagog (terbiyeci) dur, hem daima hakîkat terennüm etmiş ve eden, yüksek ve emsalsiz ve dâhî bir müellif ve edîbdir.

Dinle
-