Lemalar | Otuzuncu Lema | 322
(304-356)

Yoksa herşeyin neticesi, meyvesi, eseri; o şeyin maddesi ve kuvveti gibi küçülerek hiçe inecekti. Ve gözümüz önündeki gâyet kıymetdar şeylerin gâyet derecede ucuzluğu ve nihayet derecede mebzuliyeti, hiç kalmayacaktı. Şimdi kırk para ile alacağımız bir kavunu, bir narı; kırk bin lira ile de yiyemezdik. Evet dünyadaki bütün suhûlet, bütün ucuzluk, bütün mebzuliyet; vahdetten gelir ve ferdiyete şehâdet eder.

İkinci Nokta: Mevcûdât iki vecihle îcad ediliyor. Biri; “ibda’ ve ihtira’” ta’bir edilen hiçten îcaddır. Diğeri; “inşa ve terkib” ta’bir edilen mevcûd olan anâsır ve eşyadan toplamak sûretiyle ona vücûd vermektir. Eğer Cilve-i Ferdiyete ve Sırr-ı Ehadiyete göre olsa, hadsiz derece bir suhûlet, belki vücub derecesinde bir kolaylık olur. Eğer Ferdiyete verilmezse, hadsiz derece müşkil ve gayr-ı mâkul, belki imtina’ derecesinde bir suûbet olacak. Halbuki: Kâinattaki mevcûdât, nihayet derecede külfetsiz olarak ve suhûletle ve kolaylıkla gâyet mükemmel bir sûrette vücûda gelmeleri, Cilve-i Ferdiyeti bilbedahe gösteriyor ve herşey doğrudan doğruya Zât-ı Ferd-i Zülcelâl’in san’atı olduğunu isbat ediyor. Evet eğer bütün eşya Ferd-i Vâhid’e verilse, bir kibrit çakar gibi, eserleriyle azameti anlaşılan o nihayetsiz kudretiyle hiçten îcad eder ve ihâtalı nihayetsiz ilmiyle herşeye ma’nevî bir kalıp hükmünde bir mikdar tâyin eder. Ve o âyine-i ilmindeki herşeyin sûretine ve plânına göre kolayca herbir şeyin zerreleri o kalıb-ı ilmî içine yerleşir, muntazaman vaziyetlerini muhafaza ederler. Eğer etraftan zerreleri toplamak lâzım gelse de, ilmî kanunların ve kudretin ihâtalı düstûrları cihetiyle; o zerreler, kanun-u ilmî ve sevk-i kudretî ile bağlanmaları haysiyetiyle muti’ bir ordunun neferatı gibi muntazaman kanun-u ilmî ve sevk-i kudretî ile gelip o şeyin vücûdunu ihâta eden kalıb-ı ilmî ve mikdar-ı kaderî içine girip kolayca vücûdunu teşkil ederler. Belki âyinedeki aksin fotoğraf vâsıtasiyle kâğıt üstüne vücûd-u haricî giymesi veyahud görünmeyen bir yazı ile yazılan bir mektuba gösterici maddeyi sürmekle görünmesi gibi, Ferd-i Vâhid’in ilm-i ezelîsinin âyinesinde bulunan mâhiyet-i eşya ve sûver-i mevcûdâta gâyet suhûletle, kudret onlara vücûd-u haricî giydirir ve âlem-i ma’nadan âlem-i zuhura getirir, gözlere gösterir. Eğer Ferd-i Vâhid’e verilmezse, bir sineğin vücûdunu rûy-i zemînin etrafından ve anasırından gâyet hassas bir mîzanla toplamak, âdeta yeryüzünü ve unsurları eleyip her taraftan o mahsus vücûdun mahsus zerrelerini getirerek san’atlı vücûdunda muntazam yerleştirmek için maddî kalıb, belki âzâları adedince kalıblar bulunmak ve o vücûddaki duygular ve ruh gibi ince, dakik, ma’nevî letâifi dahi mîzan-ı mahsusla ma’nevî âlemlerden celbetmek lâzım gelir...

Ses Yok