Lemalar | Otuzuncu Lema | 348
(304-356)

Herbir kemâl sâhibi, faaliyetle kemâlâtının tezahürünü lezzetle ta’kib eder. Mâdem herbir faaliyette böyle sevilir, istenilir bir kemâl, bir lezzet vardır; ve faaliyet dahi, bir kemâldir ve mâdem zîhayat âleminde dâimî ve ezelî bir hayattan neş’et eden hadsiz bir muhabbetin, nihayetsiz bir merhametin cilveleri görünüyor ve o cilveler gösteriyor ki, kendini böyle sevdiren ve seven ve şefkat edip lütuflarda bulunan Zâtın kudsiyetine lâyık ve Vücûb-u Vücûduna münâsib o hayat-ı sermediyenin muktezası olarak hadsiz derecede (ta’birde hata olmasın) bir aşk-ı lahûtî, bir muhabbet-i kudsiye, bir lezzet-i mukaddese gibi şuunat-ı kudsiye o Hayat-ı Akdes’te var ki, o şuunat böyle hadsiz faaliyetle ve nihayetsiz bir hallakıyetle kâinatı dâima tazelendiriyor, çalkalandırıyor, değiştiriyor...

Sırr-ı Kayyûmiyete Bakan Hadsiz Faaliyet-i İlâhîyyedeki Hikmetin İkinci Şubesi : Esmâ-i İlâhîyyeye bakar. Ma’lûmdur ki herbir cemâl sâhibi, kendi cemâlini görmek ve göstermek ister; herbir hüner sâhibi, kendi hünerini teşhir ve i’lân etmekle nazar-ı dikkati celbetmek ister ve sever; ve hüneri gizli kalmış bir güzel hakîkat ve güzel bir ma’na, meydana çıkmak ve müşterileri bulmak ister ve sever. Mâdem bu esaslı kaideler, herşeyde derecesine göre cereyan ediyor; elbette Cemil-i Mutlak olan Zât-ı Kayyûm-u Zülcelâl’in bin bir Esmâ-i Hüsnâsından herbir ismin, kâinatın şehâdetiyle ve cilvelerinin delâletiyle ve nakışlarının işâretiyle, her birisinin herbir mertebesinde hakîki bir hüsün, hakîki bir kemâl, hakîki bir cemâl ve gâyet güzel bir hakîkat, belki herbir ismin herbir mertebesinde hadsiz envâ-ı hüsünle hadsiz hakâik-i cemile vardır. Mâdem bu esmânın kudsî cemâllerini irae eden âyineleri ve güzel nakışlarını gösteren levhaları ve güzel hakîkatlarını ifade eden sahifeleri, bu mevcûdâttır ve bu kâinattır. Elbette o dâimî ve bâki esmâ, hadsiz cilvelerini ve nihayetsiz ma’nidar nakışlarını ve kitablarını; hem müsemmaları olan Zât-ı Kayyûm-u Zülcelâl’in nazar-ı müşahedesine, hem hadd ü hesaba gelmeyen zîruh ve zîşuur mahlûkatın nazar-ı mütâla’asına göstermek ve nihayetli mahdud bir şeyden nihayetsiz levhaları ve bir tek şahıstan pek çok şahısları ve bir hakîkattan pek kesretli hakîkatları göstermek için, o aşk-ı mukaddes-i İlâhîye istinâden ve o sırr-ı Kayyûmiyete binâen, kâinatı umûmen ve mütemadiyen cilveleriyle tazelendiriyorlar, değiştiriyorlar.

Dördüncü Şuâ:

Kâinattaki Hayretnüma Faaliyet-i Dâimenin Hikmetinin Üçüncü Şubesi şudur ki: Herbir merhamet sâhibi, başkasını memnun etmekten mesrur olur; herbir şefkat sâhibi, başkasını mesrur etmekten memnun olur; herbir muhabbet sâhibi, sevindirmeye lâyık mahlûkları sevindirmekle sevinir; her bir âlicenab zât, başkasını mes’ud etmekle lezzet alır;

Ses Yok