Kur’ânı Kerîm zâhiren ve bâtınen, nassen ve delâleten, remzen ve işâreten her zamanda vücûda gelmiş veya gelecek herşeyi ifade ediyor. Buna binâen gerek enbiyânın kıssa ve hikâyeleri, gerek mu’cizeleri hakkında Kur’ânı Kerîm’in işârâtından fehmettiğime göre,(Hâşiye) mu’cizatı enbiyâdan iki gaye ve hikmet ta’kib edilmiştir:
Birincisi: Nübüvvetlerini halka tasdik ve kabul ettirmektir.
İkincisi: Terakkiyatı maddiye için lâzım olan örnekleri nev’i beşere göstererek, o mu’cizelerin benzerlerini meydana getirmek için nev’i beşeri teşvik ve teşci’ etmektir. Sanki Kur’ânı Kerîm, enbiyânın kıssa ve hikâyeleriyle terakkiyatın esaslarına, temellerine parmakla işâret ederek: “Ey beşer! Şu gördüğün mu’cizeler, bir takım örnek ve nümûnelerdir. Telahuku efkârınızla, çalışmalarınızla şu örneklerin emsalini yapacaksınız.” diye ihtar etmiştir. Evet mâzi, istikbâlin âyinesidir; istikbâlde vücûda gelecek îcadlar, mâzide kurulan esas ve temeller üzerine bina edilir. Evet şu terakkiyatı hâzıra tamamiyle dinlerden alınan işâretlerden, vecizelerden hasıl olan ilhamlar üzerine vücûda gelmişlerdir. Evet:
1- İlk saat ve sefine, mu’cize eliyle beşere verilmiştir.
2- Kâinatın ihtiva ettiği bütün nevi’lerin isimlerini, sıfatlarını, hassalarını beyân zımnında; beşerin telahuku efkâriyle meydana gelen binlerce fünun sayesinde âyetiyle işâret edilen Hazreti Âdem’in mu’cizesine mazhar olmuştur.
3- Bütün san’atların medârı olan demirin yumuşatılıp kullanılması sayesinde îcad edilen bu kadar terakkiyatla nev’i insan,âyetiyle işâret edilen Hazreti Davud’un mu’cizesine mazhardır.
4- Yine telahuku efkâr ile, tayyare gibi îcad edilen terakkiyatı havaiye sayesinde nev’i beşer, âyetiyle sür’ati beyân edilen Hazreti Süleyman’ın mu’cizesine yaklaşıyor.
--------------------------------------------------------(Hâşiye): Eğer müellifin, “Tenzil”in nazmından çıkardığı letâifte şübhen varsa ben derim ki: İbnü’l-Fârıd kitabından tefe’ül ederken şu beyit çıktı:
Habib