Ganj Nehri ile Bahr-ı Muhit-i Atlasî (Atlas Okyanusu) arasındaki memleketler, Kur’ân’ı bir kanun-u esasî ve teşriî hayatın ruhu olarak tanımışlardır. Kur’ân’ın nazarında, satvetli bir hükümdarla, zavallı bir fakir arasında fark yoktur. Kur’ân bu gibi esaslar üzerinde öyle bir teşri’ vücûda getirmiştir ki, dünyada bir naziri yoktur. Müslümanlığın esâsâtı; teslisiyet ve Allah’ın tecessüdiyetini ve vahdet-i vücûd akidesini reddetmektedir. Bu mutasavvıfane akideler üç kuvvetli ulûhiyetin mevcûdiyetini ve Mesih’in Allah’ın oğlu -hâşâ- olduğunu öğretmektedir. Fakat bu akideler, ancak mutaassıb Hıristiyanları tatmin edebilir. Halbuki Kur’ân bu gibi karışıklıklardan, ibhamlardan âzadedir. Kur’ân, Allah’ın birliğine en kuvvetli delildir. Feylesofane bir dimağa mâlik olan bir muvahhid, İslâmiyetin nokta-i nazarını kabul etmekte hiç tereddüd etmez. Müslümanlık belki bugünkü inkişaf-ı fikrîmizin seviyesinden daha yüksek bir dindir.
Edward GIBBON
Hâlıkın Hukukuyla Mahlûkatın Hukukunu En Mükemmel Sûrette Ancak Müslümanlık Târif Etmiştir
Kur’ân’ın telkin ve Hazret-i Muhammed’in tebliğ ettiği esâsâttan mükemmel bir ahlâk mecellesi vücûd bulur. Esâsât-ı Kur’âniyenin muhtelif memleketlerde insanlığa ettiği iyiliği ve ettikten sonra da Allah’a takarrüb etmek isteyen insanları Cenâb-ı Hakk’a rabtettiğini inkâr etmek mümkün değildir. Hâlık’ın hukuku ile mahlûkun hukuku, ancak müslümanlık tarafından mükemmel bir sûrette tarif olunmuştur. Bunu yalnız Müslümanlar değil, Hristiyanlar da Musevîler de itiraf ediyorlar.
Marmadüke PICKTAHALL (Marmadük Piktol)
Yeni keşfiyatın veyahud ilm ü irfanın yardımiyle hallolunan yahud halline uğraşılan mesail arasında bir mes’ele yoktur ki; İslâmiyetin esâsâtiyle taâruz etsin. Bizim, Hristiyanlığı kavanin-i tabiiye ile te’lif için sarfettiğimiz mesaîye mukabil, Kur’ân-ı Kerîm ve Kur’ân’ın ta’limiyle kavanin-i tabiiye arasında tam bir ahenk görülmektedir. Kur’ân, her hürmete şâyan olan eserdir.
LEVAZAUNE (Lövazon)