İ’lem Eyyühel-Aziz! Hilkat şeceresinin semeresi insandır. Ma’lûmdur ki, semere bütün eczânın en ekmeli ve kökten en uzağı olduğu için bütün eczânın hâsiyetlerini, meziyetlerini hâvidir. Ve keza, hilkat-i âlemin ille-i gaiyye hükmünde olan çekirdeği yine insandır.
Sonra, o şecerenin semeresi olan insandan bir tânesini şecere-i İslâmiyete çekirdek ittihaz etmiştir. Demek o çekirdek, âlem-i İslâmiyetin hem bânisidir, hem esasıdır, hem Güneşidir. Fakat o çekirdeğin çekirdeği kalbdir. Kalbin ihtiyâcat sâikasiyle âlemin enva’iyle, eczâsiyle pek çok alâkaları vardır. Esmâ-i hüsnânın bütün nurlarına ihtiyaçları vardır. Dünyayı dolduracak kadar o kalbin hem emelleri, hem de düşmanları vardır. Ancak, Ganiyy-i Mutlak ve Hâfız-ı Hakîki ile itmi’nan edebilir.
Ve keza, o kalbin öyle bir kabiliyeti vardır ki, bir harita veya bir fihriste gibi bütün âlemi temsil eder. Ve Vâhid-i Ehad’den başka merkezinde bir şeyi kabul etmiyor. Ebedî, sermedî bir bekadan maada bir şeye razı olmuyor.
İnsanın çekirdeği olan kalb, ubûdiyet ve ihlâs altında İslâmiyet ile iska edilmekle îmanla intibaha gelirse, nurânî, misâlî âlem-i emirden gelen emr ile öyle bir şecere-i nurânî olarak yeşillenir ki; onun cismânî âlemine ruh olur. Eğer o kalb çekirdeği böyle bir terbiye görmezse, kuru bir çekirdek kalarak nura inkılâb edinceye kadar ateş ile yanması lâzımdır.
Ve keza, o habbe-i kalb için, pek çok hizmetçi vardır ki, o hâdimler kalbin hayatiyle hayat bulup inbisat ederlerse, kocaman kâinat onlara tenezzüh ve seyrangâh olur. Hatta kalbin hâdimlerinden bulunan hayal meselâ en zaîf, en kıymetsiz iken, hapiste ve zindanda kayıdlı olan sâhibini bütün dünyada gezdirir, ferahlandırır. Ve şarkta namaz kılanın başını Hacer-ül Esved’in altına koydurur. Ve şehâdetlerini Hacer-ül Esved’e muhafaza için tevdi ettirir.
Mâdem benî-Âdem kâinatın semeresidir. Nasılki, bir harmanda başaklar döğülür; tasfiye neticesinde semereler istibka ve iddihar edilir. Binâenaleyh, haşir meydanı da bir harmandır. Kâinatın başak ve semeresi olan benî Âdemi intizar etmektedir.