İ’lem Eyyühel-Aziz! Cenâb-ı Hakk’a nâzır ve O’na vâsıl olan yollar, kapılar; âlemin tabakaları, sahifeleri, mürekkebatı nisbetinde bir yekûn teşkil etmektedir. Âdi bir yol kapandığı zaman, bütün yolların kapanmış olduğunu tevehhüm etmek, cehaletin en büyük bir şâhididir. Bu adamın meseli, gâyet büyük askerî bir karargâhı hâvi büyük bir şehirde, karargâhın bayrağını görmediğinden, sultanın ve askeriyeye âid bütün şeylerin inkârına veya te’viline başlayan adamın meseli gibidir.
İ’lem Eyyühel-Aziz! Herşeyin bâtını zâhirinden daha âlî, daha kâmil, daha lâtif, daha güzel, daha müzeyyen olduğu gibi; hayatça daha kavi, şuurca daha tamdır. Ve zâhirde görünen hayat, şuur, kemâl ve sâire ancak bâtından zâhire süzülen zaîf bir tereşşuhtur. Yoksa bâtın câmid, meyyit olup da ilim ve hayatı dışarıya vermiş olduğuna zehaba ihtimal yoktur.
Evet karnın (miden) evinden; cildin gömleğinden ve kuvve-i hâfızan, senin kitabından nakş ve intizamca daha yüksek ve daha garîbdir. Binâenaleyh, âlem-i melekût, âlem-i şehâdetten; âlem-i gayb, dünya ve âhiretten daha âlî ve daha yüksektir. Maalesef nefs-i emmâre, heva-i nefs ile baktığı için zâhiri, hayatlı, ünsiyetli bir perde gibi, meyyit ve zulmetli ve vahşetli zannettiği bâtın üstüne serilmiş olduğunu görüyor.
İ’lem Eyyühel-Aziz! Senin yüzün, vechin o kadar küçüklüğü ile berâber geçmiş ve gelecek bütün insanların adedince kendisini onlardan ayıran ve târif eden nişan ve alâmetleri hâvi olduğu gibi, yüzünü teşkil eden esas ve erkânında da bütün insanlar ittifaktadır.