Mesnevî-i Nûriye | Zerre | 183
(180-191)

Kezalik,, senin o yüz senelik ömrün de, Şerîat suyu ile iska ve âhirete sarfedilirse, âlem-i bekada ilelebed semerelerinden istifade edeceksin. Binâenaleyh, semeredar yüz tane hurma ağacını terk ve yüz tane çekirdeklerine kanaat ile aldanırsa, o adam, Hutameye (Cehenneme) hatab olmaya lâyıktır.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Evham, şübehat, dalâletin menşe’ ve mahzenlerinden biri: Nefis, kendisini kader ve sıfât-ı İlâhîyenin tecelliyat dâiresinden hariç addeder. Sonra tecelliyata mazhar olanlardan birisinin mevkiinde kendisini farzeder. Onda fenâ olur. Sonra başlar, ba’zı te’viller ile o şey’i de Allah’ın mülkünden, tasarrufundan çıkartır. Kendisinin girmiş olduğu şirk-i hafîye girdirir. Ve şirk-i hafîden aldığı ba’zı halleri o ma’sûma da aksettirir.

Hülâsa: Nefs-i emmâre, devekuşu gibi aleyhine olan şeyi lehine zanneder. Veya sofestâî gibi münâkaşa edenleridir ki, vekilleri birbirini reddeder. Teâruzan, tesâkutan kabilinden: “Hiç birisi de hak değildir” diye hükmeder.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Gâfil nefis, âhireti dünyanın bitişiğinde ve dünya ile bağlı bir menzil zannediyor. Bu i’tibârla nefsin elinde iki silâh vardır. Dünyanın zevâl ve fenâsının eleminden kurtulmak için âhireti düşünmekle ümitvar olur. Âhiret için lâzım olan a’mal külfetine gelince, gaflet veya tegafül ile ondan da kendisini kurtarır. Ölmüş olanların hayatta olmadıklarını düşünmüyor. Ancak, sefere gidenler gibi, görünmüyorlarsa da hayattadırlar, diye zanneder. Ve ölüme o kadar ehemmiyet vermiyor. Ba’zı dünyevî işlerini ebedîleştirmek için şöyle bir desîsesi de vardır ki: “Matlublarımın dünyada semereleri olmasa da, esasları âhiret ile muttasıl ve âhirette fâideleri vardır” diye müteselli oluyor. Meselâ: İlim gibi, “Dünyada menfaati olmasa bile âhirette fâidesi vardır” diye iyi ciheti göstermekle, kötü ciheti altında yutturur.

Hülâsa:Nefis, devekuşu gibidir. Şeytan sofestâi, hevâ da bektâşîdir.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Halk-ı eşya hakkında “Mûcibe-i Külliye” sâdık olmadığı takdirde “Sâlibe-i Külliye” sâdık olur. Yâni, ya bütün eşyanın hâlıkı Allah’tır veya Allah hiç bir şeyin hâlıkı değildir. Çünkü eşyanın arasında muntazam tesânüd ile halk ve yaratmak, tecezziyi kabul etmez bir külldür, ba’zıyet yoktur.

Dinle
-