İ’lem Eyyühel-Aziz! Şu âyet-i kerîmenin yüksek semâsına çıkıp sırrını fehmetmek için yedi basamaklı bir merdiven kuruyoruz.
Birinci Basamak: Semavâtın, melâike ile tesmiye edilen münâsib sâkinleri vardır. Çünkü küre-i arzın semâya nisbeten küçüklüğü ve hakaretiyle beraber zevilhayat ile dolu olması, semavâtın o müzeyyen burçları zevil-idrâk ile dolu olmasını tasrih ediyor. Ve keza, semavâtın bu kadar zînetlerle tezyin edilmesi, behemehal zevil-idrâkin takdir ve istihsan ile nazar-ı hayretlerini celbetmek içindir. Çünkü hüsn-ü zînet, âşıkların celbi içindir. Yemek ve taam da aç olanlara yapılır. Maahaza ins ve cin o vazifeyi ifâya kâfi değillerdir. Ancak gayr-i mahdud oraya münâsib melâike ve ruhanîler o vazifeyi ifâ edebilir.
İkinci basamak: Arzın semavâtla alâkası, muamelesi olup aralarında çok büyük irtibat vardır. Evet, arza gelen ziyâ, harâret, bereket vesâire, semavâttan geliyor. Arzdan da semâya duâlar, ibâdetler, ruhlar gidiyor. Demek aralarında cereyan eden ticâri muameleden anlaşılıyor ki; arzın sâkinleri için semâya çıkmaya bir yol vardır ki, enbiyâ, evliyâ, ervah cesedlerinden tecerrüd ile semavâta uruc ederler.
Üçüncü basamak: Semavâtta devam ile cereyan eden sükûn, sükût, nizam, intizam, ıttıraddan hissedildiğine nazaran, semavât ehli, arz sâkinleri gibi değildirler. Evet arzda bulunan nifak, şikak, ihtilâf, ezdâdın içtimâı, hayır ve şerrin ihtilâtı gibi şeyler, semavâtta yoktur. Bu sâyede semavâtta nizam ve intizamı bozacak bir hal yoktur. Sâkinleri verilen emirlere kemâl-i itaatle imtisâl ediyorlar.