Mesnevî-i Nûriye | Onuncu Risale | 206
(204-235)

Semânın vechini, yüzünü ziyâlandıran her şey yıldızdır. Bu neviden bir kısmı, semâya zînet olmuştur. Bir kısmı da şeytanları recmetmek için semavî mancınıklardır. Semâda yapılan bu recm, semâ gibi en vâsi dâirelerde bile vukua gelen mübareze hâdisesini insanlara göstermekle insanların mutîlerini âsilerle mübârezeye teşvik ile alıştırmaktır.

İ’lem Eyyühel-Aziz! İnsanı hayvandan ayıran şeylerden:

Biri: Mâzi ve müstakbel ile alâkadar olmasıdır. Hayvan bu iki zamanı bihakkın düşünecek bir idrâke mâlik değildir.

İkincisi: Gerek enfüsî, gerek âfâkî, yâni dahilî ve hâricî şeylere taalluk eden idrâki, küllî ve umûmîdir.

Üçüncüsü: İnşaata lâzım olan mukaddemeleri keşf ve tertib etmektir. Meselâ: Bir evin yapılması için lâzım olan taş, ağaç, çimento misillü lüzumlu mukaddemeleri ihzâr ve tertib etmek gibi.

Binâenaleyh, insanın en evvel ve en büyük vazifesi, tesbih ve tahmiddir. Evvelâ mâzi, hal ve istikbâl zamanlarında görmüş veya görecek ni’metler lîsaniyle, sonra nefsinde veya hâricinde görmekte olduğu in’amlar lîsaniyle, sonra mahlûkatın yapmakta oldukları tesbihatı şehâdet ve müşâhede lîsaniyle Sânii hamd ü senâ etmektir.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Cenâb-ı Hakk’ın atâ, kazâ ve kader nâmında üç kanunu vardır. Atâ, kazâ kanununu, kazâ da kaderi bozar.

Meselâ: Bir şey hakkında verilen karar, kader demektir. O kararın infazı, kazâ demektir. O kararın iptâliyle hükmü kazâdan afvetmek, atâ demektir. Evet yumuşak bir otun damarları katı taşı deldiği gibi, atâ da kazâ kanununun kat’iyyetini deler. Kazâ da ok gibi kader kararlarını deler. Demek atanın kazâya nisbeti, kazânın kadere nisbeti gibidir. Atâ, kazâ kanununun şümulünden ihraçtır. Kazâ da kader kanununun külliyetinden ihrâcdır. Bu hakîkate vâkıf olan ârif:

“Ya İlâhî! Hasenatım senin atândandır. Seyyiatım da senin kazandandır. Eğer atân olmasa idi, helâk olurdum” der.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Esmâ-i hüsnâyı tazammun eden ba’zı fezlekeler ile âyetlere hâtime verilmekte ne gibi bir sır vardır?

Dinle
-