Mesnevî-i Nûriye | Onuncu Risale | 205
(204-235)

Dördüncü basamak: Cenâb-ı Hakk’ın iktizâları, hükümleri mütegayir ba’zı esmâları vardır. Meselâ: “Bedir” gibi ba’zı gazâlarda Ashab-ı Kirâm’a yardım etmek üzere küffar ile muharebe etmek için melâikenin semâdan inzâlini iktizâ eden ismi, melâike ile şeyâtin -yâni semavî olan ahyar ile arzî eşrar- arasında muharebenin vukuunu istib’ad değil, iktizâ eder. Evet Cenâb-ı Hak melâikeye bildirmeksizin şeytanları def’ veya ihlâk edebilir. Fakat satvet ve haşmetinin iktizâsı üzerine bu kabil mücazatın müstehaklarına i’lân ve teşhiri, azametine lâyıktır.

Beşinci basamak: Ruhanîlerin ahyarı, semâda bulunduklarından, eşrarı da letâfetlerine güvenerek onları takliden iltihak etmek istediklerinde, ehl-i semâ, onları şerâretleri için kabul etmiyerek def’ediyorlar. Maahazâ, bu gibi ma’nevî mübârezeleri âlem-i şehâdete, bilhassa vazifesi şehâdet ve müşâhede olan insana i’lân ve teşhirine recm-i nücum alâmet ve nişan kılınmıştır.

Altıncı basamak: Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân, nev’-i beşeri itâate irşâd, isyandan zecr ve men’etmek üzere kullandığı üslûb-u alîsine bak:

Yâni: “Ey ins ve cin cemâati! Mülkümden hâriç bir memlekete çıkıp kurtulmak için semavât ve arzın aktarından çıkmaya kuvvetiniz varsa çıkınız. Amma ancak bir sultanla çıkarsınız.”

Kur’ân-ı Kerîm bu âyet ile pek geniş saltanat-ı rubûbiyete karşı ins ve cinnin aczlerini i’lân zımnında nidâ ediyor: “Ey insan-ı hakîr, sağîr, âciz! Ne sûretle, şeytanları recmeden melâike ile necimlerin, şemslerin, kamerlerin itâat ettikleri Sultan-ı Ezel’e isyan ediyorsun! Nasıl kocaman yıldızları mermi, kurşun yerinde kullanabilen bir askere sâhib olan bir sultana karşı isyan etmeye cesâret ediyorsun!”

Yedinci basamak: Yıldızların pek küçük efrâdı olduğu gibi, pek büyükleri de vardır.

Dinle
-