İ’lem Eyyühel-Aziz! Şu görünen umûmî âlemde her insanın husûsi bir âlemi vardır. Bu husûsi âlemler, umûmî âlemin aynıdır. Yalnız umûmî âlemin merkezi şemsdir. Husûsi âlemlerin merkezi ise şahısdır. Her husûsi âlemin anahtarları o âlemin sâhibinde olup letâifiyle bağlıdır. O şahsî âlemlerin safveti, hüsnü ve kubhu, ziyâsı ve zulmeti, merkezleri olan eşhasa tâbidir. Evet âyinede irtisam eden bir bahçe hareket, tegayyür ve sâir ahvâlinde âyineye tâbi olduğu gibi, her şahsın âlemi de merkezi olan o şahsa tâbidir. Gölge ve misal gibi...
Binâenaleyh, cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme. Çünkü kalbin kasâvetinden bir zerre, senin şahsî âleminin bütün yıldızlarını küsufa tutturur.
İ’lem Eyyühel-Aziz! Otuz seneden beri iki tâğut ile mücâdelem vardır. Biri insandadır, diğeri âlemdedir. Biri “Ene”dir, diğeri “Tabiat”tır. Birinci tâğutu gayr-i kasdî, gölgevâri bir âyine gibi gördüm. Fakat o tâğutu kasden veya bizzat nazar-ı ehemmiyete alanlar, Nemrud ve Fir’avn olurlar.
İkinci tâğut ise, onu İlâhî bir san’at, Rahmanî bir sıbğat, yâni nakışlı bir boya şeklinde gördüm. Fakat gaflet nazariyle bakılırsa, tabiat zannedilir ve maddiyyunlarca bir ilah olur. Maahâza o tabiat zannedilen şey, İlâhî bir san’attır. Cenâb-ı Hakk’a hamd ve şükürler olsun ki, Kur’ân’ın feyziyle, mezkûr mücadelem her iki tâğutun ölümüyle ve her iki sanemin kırılmasiyle neticelendi.
Evet Nokta, Katre, Zerre, Şemme, Habbe, Hubâb Risâlelerimde isbat ve îzah edildiği gibi, mevhum olan tabiat perdesi parçalanarak altında şerîat-ı fıtriye-i İlâhîye ve san’at-ı şuuriye-i Rahmâniye Güneş gibi ortaya çıkmıştır. Ve keza, fir’avnluğa delâlet eden “Ene”den Sâni-i Zülcelâl’e râci olan “Hüve” tebârüz etti.
İ’lem Eyyühel-Aziz! Dünyada sana âid çok emirler vardır. Amma ne mâhiyetlerinden ve ne âkıbetlerinden haberin olmuyor. Biri, cesettir. Evet cesedin genç iken lâtif, zarif ve güzel gül çiçeğine benzerse de, ihtiyarlığında kuru ve uyuşmuş kış çiçeğine benzer ve tahavvül eder.
Biri de, hayat ve hayvaniyettir. Bunun da sonu ölüm ve zevâldir.
Biri de insaniyettir. Bu ise, zevâl ve beka arasında mütereddittir. Dâim-i Bâkînin zikri ile muhafazası lâzımdır.